Edebiyat ve aşk zamanı
Ingeborg Bachmann’ın hasretlik sevdalısı şair Paul Celan’la uzun yıllar süren yazışmalarını bir araya getiren çalışma dilimize çevrildi. Kalp Zamanı adıyla yayımlanan kitap yalnızca mektuplardan oluşmadığı gibi, kitapta bir araya toplanan mektuplar da yalnızca Celan ile Bachmann arasında gidip gelenlerden ibaret değil.
Mutlak aşkın romanı‘ diye anılan ünlü eser Malina’nın yazarı olan şair Ingeborg Bachmann ile Paul Celan’ın (en altta) aşkları hayli gelgitli…
Kalp Zamanı, dört kişinin birbirleriyle ilişkilerini yansıtan bir mektup arşivi sayılabilir, çünkü Bachmann’ın, Paul Celan’ın karısına yazdıklarını ve Paul Celan ile Max Frisch’in yazışmalarını da okuma fırsatı sunuyor. Böylece hem yazışan kişilerin konumları ve ilişkileri nedeniyle hem de kitabın sonundaki açıklamalarla birlikte, zaten her daim okurun ilgisini çeken bir edebi tür olarak mektuplar daha da ilgi çekici. Mektuplaşan isimler Bachmann, Celan ve Frisch olunca bu mektuplar yalnızca hal hatır sorup hasret çeken, kıskançlık veya çaresizlik yansıtan duygusal yazılar olmaktan öte dönemin edebiyat ve hatta akademi dünyasındaki gelişmelerin de nabzını tutuyor.
Bu durumun genel bir örneği Ingeborg’un Frankfurt’taki okutmanlığının sıklıkla mektuplara girmesi. Ancak bunun gibi fikir alışverişlerinin, tartışmaların yanı sıra bazı mektuplara bir yerden alıntılanmış edebiyat eleştirileri de ekleniyor ve bazı mektuplar tamamen bu çerçeve içinde akıp sonlanıyor. Bunun göze çarpan örneklerinden birisi; Paul Celan’ın Bachmann’a yazdığı bir mektuba, kendi kitabı hakkında -Günter Blöcker tarafından- yazılan bir eleştiriyi eklemiş olması. Celan, bu mektubu Bachmann’dan fikir almak için yazar ve bunu da tek bir cümleyle ifade eder: ‘Sevgili Ingeborg, ekteki eleştiri yazısı bu sabah erkenden geldi, lütfen oku ve ne düşündüğünü söyle bana.’
Mektuplara bakıldığında başyapıt sıfatını çoktan sahiplenmiş olan, ‘okunması gereken’ kitaplar listelerinin en ön saflarında yer alan, ‘mutlak aşkın romanı’ diye anılan ünlü eser Malina’nın yazarı olan şair Ingeborg Bachmann ile Paul Celan’ın aşklarının hayli gelgitli olduğu söylenebilir. İki âşık, ‘ayrıldıkları’ zaman da birbirlerinden kopmamıştır ki bunun tek nedeni aynı camiaya mensup olmaları değildir. Onların mektuplarının her birini şiire dönüştüren etkense yazar olmalarından çok aralarındaki yakınlık ve birbirlerine karşı duydukları hevestir. Bu nedenle de birbirlerine sarf ettikleri cümleler dizeye dönüşürken mektupları da muhakkak ki (onlara özel de olsa) bir şiir içerir.
İşte bu yüzden yazıyla iletişim kurmaya meyilli bu iki insan için yazmak, sanılanın aksine her zaman o kadar da kolay değildir. Kitabın editörlerinden Barbara Wiedeman ile Bertrand Badiou ‘Açıklamalar’ bölümünde, bu iki insanın zaman zaman yaşadığı yazınsal suskunluğa ve yazma sıkıntısına değinir: ‘Yazmak, 1950’li yıllarda çoğu kez hiç düşünmeden savaş sonrası Alman şiirinin baş temsilcileri diye adlandırılan her iki mektup arkadaşının hayatlarının merkezindedir. Ancak yazmak, her ikisi için de kolay değildir, mektup yazmak da öyle. İfade etmek için boğuşmak, sözcüklerle kavga etmek, mektuplaşmanın merkezine oturmuş. Sürekli olarak, gönderilmemiş mektuplardan söz ediliyor: Bu mektuplardan bazıları istendiği gibi olmuyor ve atılıyor, şu ya da bu deneme yine de saklanıyor ve mektupların arasında tereddüdün belgesi olarak duruyor.’
İşte bu gönderilmemiş mektuplar da yayımlanmamış ve hatta yakılmak üzere saklanmış ama yine de sonsuza dek saklanmış ve asla yakılamamış öyküler gibidir. Yırtıp atmaya kıyamaz yazanı çoğu kez, bazense upuzun bir roman, yıllanmış bir öykü ya da şiir bir çırpıda yakılıp yırtılır. Suskunluğun çığlığıdır sanki bu yakıp yırtma eylemi. Kişinin kendi kendini susturması çıldırtıcıdır elbette ancak karşı tarafın susuşu da kahredici bir çaresizliğe neden olur. Kitabın editörleri, ‘Açıklamalar’ bölümünde buna da değinir: ‘Mektup arkadaşlarından biri ya da öteki tarafından işkence gibi algılanan ya da her ikisi tarafından sessiz bir mutabakatla korunan suskunluk, mektuplarda görülen ve sınırları her ikisinin hayatındaki biyografik noktalarıyla sıkı sıkıya iç içe geçen altı zaman diliminde önemli bir öğe.’
Aslında suskunluk, susmak ve susmanın gerekli mecburiyeti ve sıkıntısı Bachmann’ın şiirlerinde de açığa çıkar. Örneğin ‘Mezmur’ adlı şiirine; ‘Susun benimle, nasıl susmuşsa bütün çanlar!’ dizesiyle başlayan şair, şiiri şu dizelerle sonlandırır: ‘Suskunluğumun kuytuluklarına/ yerleştir bir sözcük/ ve büyük ormanlar yetiştir iki yanda/ öyle ki, dudaklarım/ bütünüyle gölgede kalsın.’ Bachmann’ın, Budala adlı bale-mim gösterisinde Prens Mişkin’in monoloğu için döktürdüğü dizeler arasında da suskunluğa dair olanlar vardır: ‘Sessizliğin idam sehpalarında çanlar/ dinlenmeye çekilmekteler, bu, ölümdür belki de/ gel o halde, artık çekilmek gerekiyor dinlenmeye.’
Gönderilmemiş mektuplarda kalanlarsa başka bir metne, başka bir şiirin dizelerine sızmıştır belki de’ Her biri bir duygu ‘kıskançlık, merak, öfke, tedirginlik vb.- ve bir şiir, bir ilişki barındıran mektuplara bazen uzun aralıklardan sonra yeniden başlamıştır Bachmann ve sevgilisi ve Paul Celan kim bilir kaçıncı son mektubunu -günlük hayatın en sıradan cümleleriyle de olsa- Bachmann’la bir şeyler paylaşıyor olmanın heyecanını ve Bachmann’ın hayatı karşısındaki merakını ona ve tabii ki okuyucuya da sezdirerek noktalamıştır:
‘Sevgili Ingeborg,
Freiburg’dan gelince üç gün önce Dr. Unseld’den Ahmatova olayını öğrendim, sonra da Spiegel’i aldım. Bu Rus şairinin- şiirlerini uzun zamandır biliyorum- çevirmeni olarak beni Piper Yayınevi’ne önerdiğin için sana gönülden teşekkür ederim. (‘) Belki birkaç satır yazarsın bana. Yazarsan lütfen şu adrese gönder: P.C. Ecole Normale Superieure,45, rue d’Ulm, Paris 5e. İyilikler diliyorum! İçtenlikle
Paul
Frankfurt, 30 Temmuz 1967’
Kalp Zamanı- Mektuplar/ Ingeburg Bachmann, Paul Celan/Çeviren: İlknur Özdemir/ Turkuvaz Kitap/ 335 s.