Baştan söyleyeyim; ne bir oran tahminim var ne de şu aday kazanır bu kazanamaz gibi bir iddiam. Ayrıca biz gazeteciler falcı da değiliz. Sonuçta gözlemlerimizi ve aldığımız bilgilerden süzdüklerimizi yazabiliriz.
Peki anketlere neden inanmıyorum?
Çünkü kimse alınmasın ama hakkıyla yapıldığını sanmıyorum.
En önemlisi aylar, öncesinden başlatılan bir yönlendirme olduğuna da inanıyorum.
Şöyle: Aylar öncesinden kamuoyu araştırmaları başlatılıyor. “Tarafsız” adı altındaki bazı kuruluşlar belli bir partiyi sürekli yüksek gösteriyor. Devam eden araştırmalarda bu parti oy kaybına uğramış gibi görünüyor. Sonra bir bahaneyle tekrar yukarı çekiliyor.
Sonuçta kamuoyu, olması gerekene adeta hazırlanıyor. Seçimde buna yakın sonuç çıkarsa da “Biz bildik” övünmesiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu genel görüşüm. Ancak bir de anketlerin yapılış biçimine ve alınan cevaplara ilişkin gözlemlerim var. Şans eseri son hafta içinde “anketörlerin uğradığı” üç kişi ile karşılaştım. Açıkçası bugüne kadar kamuoyu anketine cevap veren biriyle hiç karşılaşmamıştım.
İlginçtir üçü de “cevap vermediklerini” söyledi. Bu üç kişi elbette kesin bir bulgu için yeterli değil. Anketlerin sonuçlarına baktığımda “cevap vermeyenlerin oranı” çok yüksek değil. Kararsızlar çok daha yüksek. Bu durumda aklıma “acaba anketlerde ‘kararsız’ ya da ‘cevap yok’ diyenlerin oranı biraz indiriliyor mu?” sorusu geliyor.
Neyse, bu üç kişiye de “Neden cevap vermediniz?” diye sorduğumda aldığım yanıt çok ilginçti. Dediler ki “Korktuk.” Doğal olarak “neden korktuklarını” sordum. AKP’nin ev ev gezdiğini, anketörlerin de AKP’li olabileceğinden kuşkulandıklarını, AKP’den başka bir partinin adını söylemeleri halinde mimleneceklerinden endişe ettiklerini söylediler.
Gizli bir anket çalışmasında bile insanlar korku içinde kalıyorlarsa, ülkenin geldiği durumu anlayın artık.
Sayın Başbakan tam 6 yıldır iktidardasınız
Sayın Başbakan; geçen cuma gecesi sizi ATV’de izledim. Çanak sorular soruldu demeyeceğim ama en azından kolay sorulardı. Bunlardan biri işsizlikle ilgiliydi.
Siz dediniz ki “Bir işsizliktir tutturmuşlar. Evet, dünya ekonomik kriz içinde. İşsizliğin olmadığını da söylemiyorum. Ama şunu da bilin, iktidarı devraldığımızda da işsizlik 10,3’tü.”
Bu cümlenizde bir yanlışlık yok.
Yanlışlık sizin kendinizi hâlâ Başbakan olarak görememenizden kaynaklanıyor. Sayın Erdoğan, unutmayın siz 7 yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz. Geldiğiniz sırada işsizlik 10,3 olabilir. Ama aradan 6 koca yıl geçti. Bu sürede müthiş bir ekonomik atılım yaptığınızı, borsanın coştuğunu, enflasyonun düştüğünü, dövizin artmadığını, Türkiye’nin ekonomide bir dünya yıldızı olduğunu anlattınız sürekli.
Bu durumda işsizlik oranının da düşmesi gerekmiyor muydu? Öyleydi ama bu oran hiç düşmedi, işsizlere iş bulamadınız, parayla para kazandınıp kazandırdınız, yatırım yapmadınız, istihdam yaratmadınız.
Şimdi kalkıp “Ben görevi aldığımda işsizlik 10,3’tü” demenizin hiç anlamı olmadığı gibi size de yakışmıyor.
Tabii bir de “Krizi abartıyorlar, iş yerleri kapanıyor diyorlar. İşini bilmeyen kapatır tabii” sözlerinizi de büyük bir talihsizlik olarak niteliyorum. Bu sözlerinizin yarın önünüze çok konulacağından hiç kuşkunuz olmasın.
Ama ne gariptir ki siz bunları meydanda söylediğinizde büyük alkış alıyorsunuz. Bana da o zaman “Allahım aklımı koru” demek düşüyor.
‘Sen İstanbulsun’ kimin sloganı?
ATV Haber seçimlere birkaç gün kala, artık asgari meslek kurallarını bile hiçe sayarak AKP’yi zafere ulaştırmak için kılıçları çekti, rakip gördüğü kim varsa savuruyor.
Önceki akşam “Kılıçdaroğlu’na eleştiri” niteliğinde bir haber yayınlandı. Habere göre Kılıçdaroğlu’nun reklamlarında kullandığı “Sakin Güç” sloganı intihal, yani çalıntı.
Bir dönem Fransa’da Mitterrand kullanmış bu sloganı ve mucidi de ünlü reklamcı Séguéla’ymış. Birkaç dakikadan uzun süren haberde bir “gerçeği (!) ortaya çıkaran” ve Taraf Gazetesi’ne ilan vererek bunu kamuoyu ile ilk paylaşan araştırmacı konuştu ve o da bu intihalin ne kadar ayıp bir şey olduğunu anlattı, üstelik defalarca.
Ancak bu yayın yapılırken hiç kimsenin aklına AKP’nin sloganları ve “nereden alınmış olabileceği” gelmemiş belli ki.
Örneğin “Sen İstanbulsun” diye bir sloganı var AKP’nin. Bilmiyorum belki başka kentlerde de vardır bu. Gördüğüm kadarıyla bu slogan İstanbul’un her tarafına asılmış durumda. Peki bu slogan intihal yani çalıntı olabilir mi?
Bunu düşünen çıktı mı? Bu slogan 1930’larda kullanılmış olabilir mi örneğin?
“Du bist Deutschland” yani “Sen Almanyasın” sloganının Türkiye’ye uyarlanmış hali mi acaba?
Siyasette herkes kendisine yakın gördüğü politikalardan ilham alarak slogan intihali yapabilir. Demek ki Kılıçdaroğlu kendisini Fransız demokratlarına yakın görmüş. AKP ise Hitler faşizmine.
Partiye hizmet ederken biraz daha dikkatli olmak gerek.
Balbay’dan korkunun sebebi ne?
Mustafa Balbay Silivri’de tek kişilik hücreye konmuş. Havalandırmaya bile tek başına çıkarılıyormuş. Köşesine yazı yazmak için verdiği dilekçe işleme bile konmamış. Hakkındaki iddialara cevap vermek için hazırladığı yazı dizisine de izin verilmemiş.
Bunların hepsi de insan haklarına aykırıdır. Bir gazeteciden bu kadar korkulmasının nedenini biri mutlaka açıklayacaktır herhalde.
Bunun da ötesinde Balbay, hakkındaki iddialar ile ilgili ancak avukatları aracılığıyla açıklama yapabiliyor. Balbay diyor ki: “Benim günlüğüm yok, aldığım bazı notlar var. Ama bunların bazılarını ben bile tanıyamadım. Çünkü eklemeler ve çıkarmalar yapılmış, anlamları değiştirilmiş. Eğer cevap verme imkânı tanınsa bunları tek tek açıklayacağım.” Kimi gazeteciler “fikrine katılmasam bile dayanışma içinde olurum” palavrasıyla Balbay’a destek törenine koşarak gidip şovlarını yaptıktan sonra “Ama bu günlükler olmadı Balbay” diyerek yan çizmişti. En azından Balbay’ın açıklamalarını bekleseler diyorum.