Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

İstanbul Ticaret Odası (İTO), Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1927 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası 2. Kurultayı’nda TBMM’de okuduğu ve ilk basımı eski harflerle yapılan Nutuk’un tıpkı basımını ve bugünkü harflere aktarımını yayımladı.

 İTO’nun yayını, Atatürk’ün kontrolü altında çıkan ilk nüshanın tıpkı basımı ve bugünkü harflere aktarılmış halinin birlikte basılmasıyla bir ilk olma özelliği taşıyor. Kitapta Atatürk’ün kullandığı 10 harita da yer alıyor.

İTO Müşavirleri Şefik Memiş ve İsmail Şen tarafından hazırlanan ”Nutuk/Gazi Mustafa Kemal Tarafından” adlı eserin akademik danışmanlığını Doç. Dr. Erhan Afyoncu ve Yrd. Doç. Dr. Recep Ahıskalı yaptı.

Açıklamada görüşlerine yer verilen İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, Atatürk’ü daha iyi anlamak için orijinal kaynaklardan okumak gerektiğini vurgulayarak, yayınla ilgili şu ifadeleri kullandı:
”Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur ve bugün varsak onu sağlayan en önemli şahsiyet şüphesiz ki O’dur. Yarını doğru inşa etmek için de O’nun fikirlerine her türlü sapmadan, yanlıştan ve yönlendirmeden azade bir şekilde ulaşmak çok önemli. Biz bu nedenle Nutuk’u tıpkıbasım-çevrimyazı olarak bastırdık.”

Atatürk’ün üç ayda hazırladığı Nutuk, 1919-1927 arasındaki olayları konu alıyor ve savaşları, siyasi gelişmeleri, devrimleri belgelerle anlatıyor.

Nutuk yazılırken

Atatürk, Nutuk’u yazımı sırasında 22-23 Mayıs 1927 gecesi kalp spazmı geçirmişti. Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Nutuk’un yazımındaki temposunu şöyle anlatıyor:
”Nutuk’u Çankaya Köşkü’nde yazmaktaydı. Bu köşk üç oda bir salon eski bir bağ eviydi. Yağmur yağınca tavan akardı. Akan yerlere leğenler konulmuştu. Akmayan köşeye konulan bir koltuğa oturmuş, yanı başında su dolu bir leğen, elindeki pamuğu suya batırıp gözüne örtüyordu. Yorgunluktan gözünü açamaz hale gelmişti. Yaverler 8 saatte bir değişiyor ama o yerinden kımıldamıyordu.”

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Türk, ”Kanserden uzak durmak için, fast fooda negatif ayrımcılık yapmalı, ateşe doğrudan temasla yanmış yiyecekler tüketmemeliyiz” dedi.

 Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Türk, kanser vakalarındaki artışın ürkütücü boyutlara ulaştığına, 2020 yılına ilişkin yapılan tahminlerde her 5 kişiden birinin kansere yakalanacağının öngörüldüğüne dikkati çekti.

Tüm kanser vakalarının üçte birinin sebebinin sigara olduğunu, ancak yanlış beslenme alışkanlıkları ve kanserojen içeren gıdalar almanın da kanser vakalarında çok önemli etkenlerden olduğunun, bugün bilimsel kabul gördüğünü belirten Prof. Dr. Türk, ”Özellikle pişilirken yanan gıdalar ve içine atılan kimyasallarla kızartma ömrü uzatılan trans yağların kanserojen etki yaptığı, pek çok kanserin nedeni olduğu artık bilimsel olarak kanıtlandı” dedi.

Prof. Dr. Süleyman Türk, çoğu yağda kızartılarak üretilen ”fast food türü beslenme şeklinin, önce şişmanlığa ardından da kansere neden olduğu” ile ilgili hemen her gün yeni bir bilimsel makale yayınlandığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Her şeyden önce, kanserden uzak sağlıklı bir yaşam için, kendimizin, çocuğumuzun ve etki ettiğimiz kişilerin beslenmesine dikkat etmemiz gerektiğini bilmemiz çok önemli… Burada fazla kızarmış döner ve çocuğumuzun adeta ‘vazgeçilmez’ olarak gördüğü barbekü (mangal) da dahil, fast food yiyecekleri kesinlikle terk etmemiz gerekiyor. Kanserden uzak durmak için, fast food’a negatif ayrımcılık yapmalı, ateşe doğrudan temasla yanmış yiyecekler tüketmemeliyiz. Bu yiyecekler bizim ve çocuklarımızın sağlığı açısından o kadar büyük risk taşıyor ki… Sigara uygulaması gibi, 18 yaşından küçük çocukların tek başlarına fast food’tan alışveriş yapmalarına izin verilmemeli. Çocuğunuz ısrarlarına dayanamıyor, çok uzun aralıklarla da olsa bu şekilde gıdalar tüketiyorsa, kanserojen maddenin panzehirinin süt olduğu iyi bilinmeli… Çocuklarımıza günde bir bardak süt içirmemiz, zararlı beslenmeye karşı onları kanser riskinden büyük oranda korur.”
 

KANSERE KARŞI BESİN SİLAHLARI-

Yapılan araştırmalarda, kanserden koruyan ve vücuda besinlerle alınan kanserojen maddelerin yok edilmesine yardımcı olan besinlerin bir kısmının net şekilde bilindiğini vurgulayan Türk, şöyle konuştu:
”Biz kanserden koruyucu besinleri, bu işle ilgilenen hekimler olarak net bir şekilde biliyoruz, ancak günümüzdeki bilgi karmaşası nedeniyle insanlar neye ve kime inanacaklarını şaşırıyorlar. Süt, özellikle çocuklar için, ileri yaşlarda kanserden korunmaları açısından çok önemli… Gerekiyorsa devlet eliyle, ilköğretim çağındaki tüm çocukların günde bir bardak süt tüketmeleri sağlanmalı… Çünkü içilen süt, örneğin bir hamburgerden, bir patates kızartmasından alınan kanserojenleri parçalıyor, vücuda zarar vermeden yok ediyor.”

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Türk, kanserden korunmak için ayrıca sürekli doğal besinler kullanılması, sebze ve meyve tüketilmesi uyarısında bulunurken, şunlara dikkat çekti:
”Ancak şu çok önemli, her sebze ve meyvenin kanserden koruyucu etkisi, doğal olarak yetiştiği dönemde çok fazladır. Bu nedenle her gıda en ucuz en bol olduğu, en çok üretildiği dönemde tüketilmeli… Kırmızı ve siyah renkli sebze meyveleri özellikle öneriyoruz, çünkü bu renk pigmentine sahip besinlerin kanserojenlerle savaşım gücü çok yüksek. Kışın karnabahar, kara lahana, kırmızı halana; yazın ise en başta domatesi öneriyorum. Domatese kırmızı rengi veren maddenin ‘müthiş kanserden koruyucu etki yaptığı’ artık bilimsel bir gerçek.”

Mimarlık ve sinema tarihimizin ilkleriyle anılan en büyük yapıtı Beyoğlu Emek Sineması’nın kapatılması üzerine tepkiler çığ gibi büyüyor.

 TMMO’sının açtığı davanın ardından 29.Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açıldığı ilk günde sanatseverler gece 21.00’den itibaren gece yarısına kadar sinema önünde toplandılar. Kurdukları perdede sessiz film “Kamelyalı Adam”ı gösterdiler, imza topladılar ardından müzik eşliğinde dans ederek seslerini duyurdular.

Festival sinemaları çıkışlarında “Emek Benim/İstabul Benim/Yıktırmıyorum!” yazan el broşürleri dağıtıldı.
Sinemaseverler; “Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin ya da öncesinde Sinema Günleri’nin bütün önemli etkinliklerinin gerçekleştirildiği Emek Sineması’nın son sekiz aydır kapalı olmasına İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı başta olmak üzere tüm “sanat” çevresinin sessiz kalışına isyanım var!

Yıkanların, yıkımı gizleyenlerin, bütün bunlara şahit olup da susanların cepleri kentsel dönüşümün rantıyla dolu. AKP hükümetinin 2002’den bu yana küresel kent olma yolundaki İstanbul’da kentsel dönüşüm, yenileme, yeniden canlandırma kavramları arkasına gizlemeye çalıştığı tüm uygulamaları kamu yararına aykırı bulduğum için Emek Sineması’nın yıkılmasına karşıyım.” diye haykırırken, sinemacılar; “Ülkede bakkallar, Beyoğlu’nda AKM, Devlet Tiyatroları şimdi sıra sinemalarda. Her gün yerli yabancı binlerce insanın akın ettiği Beyoğlu’nun yok etmek istiyorlar.” diye durumu özetliyor. Festivale gelen ve Emek sinemasının durumunu ilk kez fark eden İstanbullu sanatseverler şaşkın, hüzünlü; “Dehşete düştük. İnanmak istemiyoruz. Sebep ne?” sözleriyle olan biteni anlamaya çalışıyorlar.

Binlerce anısı olan sanatçıların içi kan ağlıyor. Bunlardan biri de festivallerde Şakir Eczacıbaşı’yla birlikte defalarca sahneye çıkan tiyatro sanatçısı Tilbe Saran.  Sanatçı, Emek Sineması ile ilk tanışmasını anlatıyor;
“Emek sinemasına -sanırım- ilk kez 4 yaşındayken Ayşe annemle gitmiştim. Annem perdeye yansıyacak büyülü görüntüleri ancak karanlıkta görebileceğimi, sessizce oturursam  o ışıgın içinden  beyaz perdeye akacak hikayeyi izleyerek çok eğleneceğimi söyledi sonra da Ayşe anneme acıkırsa muzunu yedirirsin diyerek bizi yolcu etti. Sabahtı, hava güneşli ama soğuktu.Teşvikiye’den Beyoğlu’na nasıl gittiğimizi hatırlamıyorum.

Masal kitaplarındaki kraliçe saraylarına benzer kocaman salona, kadife perdeye, altın yaldızlı çerçevesine koltukta büzülerek baktığımı anımsıyorum.  Koltuk çok büyük ben çok ufaktım. Işıklar yavaş yavaş sönüp o kalın perde hafif hafif sallanarak iki yana ayrılırken  Ayşe anneme yapıştığımı ve onun “korkma, bak annen ne dedi, şimdi sihirli görüntüler başlayacak” diye yumuşacık sesi ve tombul kollarıyla beni sarmaladığını, elimi tuttuğunu ve perdeyi daha rahat görebilmem için paltosunu katlayıp altıma yerleştirdiğini anımsıyorum….

Sonra Tom ve Jerry başladı. Kocaman ekranda oradan oraya koşuşturan komik hayvanlar…Ayşe annenin elini ne zaman gevşettiğimi ve koltuğa bağdaş kurduğumu anımsamıyorum. Derken fareleri kovalayan kedi ve  farelerin kediye uyguladığı şiddet bana hiç de komik gelmemeğe başladı. Oysa  o kocaman bir dürbün gibi büyülü ışık hüzmesinin içinde çok komik şeyler saklı olduğunu söylemişti annem. Ama beyaz perdedeki hayvanlara olanlar annemin söz verdiği gibi hiç de komik değidi.

Kediye içim acımaya başladı bir süre sonra gözlerimden akan yaşlara hıçkırıklarımda eklenince Ayşe annem “evladım orada olanlar gerçek değil” diye beni teskin etmeğe uğraştı. Ne o yumuşacık sesi ne o tombul kolları beni yatıştıramadı ve giderek içimde uyanan isyanı bastıramadı. Kollarından kurtulup koltuğun üzerine hangi ara çıktığımı hangi ara yumruğumu sallayarak “eşşoğlueşşek fareler” diye basbas bağırmaya başladığımı anımsamıyorum. Hangi ara Ayşe anne benim ağzıma muzu tıktı hangi ara biz o kocaman salondan çıktık anımsamıyorum.

Tek anımsadığım,içimi çeke çeke ağzımdaki kocaman muzu yutmaya çalışırken Ayşe annemin kırmızı paltomun düğmelerini çekiştire çekiştire ilklemeğe çalışması ve o  muzun tadının tuzlu olduğu…

Şimdi Emek sinemasını yıkacaklarmış…Çocukluğum, gençliğim eyvah! Eyvah onca açılışta, kapanışta beraber olduğum dostlar…. Artık muzlar hep tuzlu olacak….”

Emek isimli, Paris’in günümüzdeki en büyük sineması 2800 kişilik kapasitesi ile Le Grand Rex’i hatırlanan, bu sinema klasiğinin perdesini, sahnesini, koltuğunu yaşamış Tilbe Saran ve onlarca sanatçı, müze gibi sinema olarak korunmasını beklerken, el üstü tutulmasını umarken yok edilmesini kabul edilemez buluyor.

 

 
Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Pencerenin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra, küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık….. Tık……Tık..
 
Adam cama bakmış.Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş.. Meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç!
 
Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. Hey adam!Ben seni seviyorum. Nedenini niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum.Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen
pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.
 
Adam birden parlamış: Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam, demiş. Gerekçesi de pek sersemceymiş:
 
Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana aşık olur mu! ?
 
Kırlangıç mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam!
 
Adam kararlı, adam ısrarlı: Yok ,yok ben seni içeri alamam demiş. Biraz da kaba mıymış, neymiş lafı kısa kesmiş. İşim gücüm var, git başımdan.

Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendirirm..
 
Birlikte yemek yeriz, bak hem de sen de yalnızsın, yanlızlığını paylaşırım, demiş.
Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş: Ben yalnızlığımdan memnunum, demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş..Düpedüz kovmuş.

Kırlangıç , son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş: Hay benim akılsız başım; demiş.Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma , keyifli vakit geçirirdik birlikte.

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim.
 
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama…… Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir  bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
 
‘KIRLANGIÇLARIN ÖMRÜ 6 AYDIR….’
 
HAYATTA BAZI FIRSATLAR VARDIR, SADECE BİR KEZ ELİNİZE GEÇER VE DEĞERLENDİRMEZSENİZ UÇUP GİDER!

HAYATTA BAZI İNSANLAR VARDIR, SADECE BİR KEZ KARŞINIZA ÇIKAR; DEĞERİNİ BİLMEZSENİZ KAÇIP GİDERLER! VE ASLA GERİ DÖNMEZLER!

Dikkatli olun….!!!! Farkında olun…..!!!!!!!!!! Ve bir düşünün bakalım; Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?…..

Sağlıklı bir uyku için yapılması gerekenler…

Nöroloji Uzmanı Mehmet Yavuz, Türkiye’de 5 milyon kişinin uyku problemi olduğunu söyledi. Uyuyamayan bir insan verimsiz, uyumsuz, sinirli ve alıngan olabildiğini belirten Dr. Yavuz, uykusuz insanların hata yapma ihtimallerinin de yüksek olduğunu, trafik kazalarının pek çoğunun uykusuz direksiyon başına geçmekten kaynaklandığına dikkat çekti. Dr. Yavuz, sağlıklı bir uyku için neler yapılması gerektiğini anlattı.

Uyku, insan ömrünün neredeyse üçte birini kapsayan ve organizmanın dinlenmesi ve kendini yenilemesi için gerekli bir ihtiyaç. Beynin de dinlenmek için uykuya ihtiyacı vardır. Bazı kişiler uykunun boş yere harcanmış bir zaman olduğunu düşünür. Hatta az uyumakla övünen çok insan vardır. Bu kişiler ‘hayatımı uyuyarak mı geçireceğim’ derler. Hâlbuki bu düşünce ‘hayatımı fazla oksijen tüketerek mi geçireceğim’ sorusu kadar yanlıştır. Oysa sağlıklı ve mutlu yaşamamız için olmazsa olmazlardan bir durumdur uyku.

Uykusuzken hata yapma ihtimali yüksektir

“Genel olarak insanların yeterince uyuyamaması, ruhsal ve fiziksel pek çok soruna yol açabilir” diyen Reem Nöroloji Merkezi kurucusu ve doktoru Mehmet Yavuz,  uyumanın; su içmek, gıda almak gibi insan hayatının olmasa olmazlarından olduğunu vurguladı.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz’a göre, uyuyamayan bir insan verimsiz, uyumsuz, sinirli ve alıngan olabilir. Uykusuz insanların hata yapma ihtimalleri yüksektir. Trafik kazalarının pek çoğunun da uykusuz direksiyon başında olmaktan kaynaklandığına işaret eden Dr. Yavuz şunları dile getirdi: “Uykusuz insanın beyini, kendi bakımını yeterli derecede yapamaz, bu da hatalara sebep olur. Uyku o denli önemli ki, pek çok işlevimizi etkiler. Bu nedenle uyku sürelerini azaltmak bilinç, zekâ, beceri gibi faaliyetlerimizde gerilemeye yol açabilir. 14 gün uykusuz bırakılan farelerin ölmesi, uykunun önemini anlamak için yeterli olabilir. Uykusuz kalan insanların belli bir süre sonra bilinç kaybı yaşadıkları da bilinmektedir.”

Uykunun evreleri…

Dr. Mehmet Yavuz, uykunun evreleriyle ilgili de bilgi verdi. Yavuz’un belirttiğine göre sağlıklı bir uyku, rüya görülen (REM) ve görülmeyen dönem (non-REEM) diye ikiye ayrılır. Rüya görülmeyen uykunun da iki türü var: Yüzeyel ve derin uyku.

Yatağa girip uyuduğumuzda önce yüzeyel uykuyu yaşarız, sonra giderek derin uykuya geçeriz. Derin uykunun bir yerinde önce rüya görülen, sonra tekrar rüya görülmeyen uykuya geçeriz. Sabaha kadar yüzeyel-derin-rüya görülen uyku paketleri 3–4 kez  tekrarlanır. REM uykusunda zihnimiz toparlanır, beynimiz dinlenir. Uykunun diğer evrelerinde de bedenimiz dinlenir. Eğer uykuyu kesintiye uğratan bir sebep varsa uyku hep yüzeyel uyku döneminde kalabilir. Yani derin uyku ve REM uykusu eksik kalır. Bu da bedenimizin ve zihnimizin dinlenmemesine yol açar. Öğrencilere tavsiyem şu: Sınavlarınıza çalışmayı son geceye bırakmayın gece 4′ e kadar oturup ertesi gün sınava girerseniz yeterli REM dönemi uykusu yaşanamayacağı için başarısız olunabilir. Bu yüzden özellikle sınav öncesinde uykuya çok dikkat edilmelidir.

Ne kadar uyumalıyız?

Genel olarak erişkin insanlar günde 4–11 saat arasında değişen sürelerde uyur. Yeni doğan bebekler 18 saat, okul çağı öncesi çocuklar 12–13 saat uyurlar. Aslında ergenlik döneminin sonuna kadar uyku ihtiyacında azalma olmaz. Beynin öğrenme sürecinde uykudan vazgeçilmemesi gerektiğinin altını çizen Dr. Mehmet Yavuz, “Çünkü öğrenmek, beyinde birtakım sinirsel bağlantıların kurulması ve sürdürülmesi demektir. Bu sürecin doğru olması için uyku gerekir. Uyku sorunu olanlarda bellek bozukluğu, çocuklarda ise öğrenme zorluğu olur. Yaşı biraz ilerlemiş insanlarda uyku süresinin azalmasının nedeni, yeni bir şeyler öğrenmekten vazgeçmiş olmalarıdır.” diye konuştu.

Horlayanlar kaliteli uykudan yoksundur

Uykuda horlama problemi yaşayan insanların kaliteli uykudan yoksun kaldıklarını belirten Dr. Yavuz, bu yüzden bu kişilerin gündüzleri de sık sık uyku atakları ile karşılaştıklarını söyledi. Dr. Yavuz, “Gündüzleri olur olmadık yerlerde şekerleme yapan kişilerin çoğu, uykuda horlayan insanlardır.” dedi.  

Aşırı uyku da sorun

Mehmet Yavuz’a göre, nasıl ki uykusuzluk önemli bir sorundur, aşırı uyuma da aynı şekilde günlük hayatı etkileyen önemli bir problem… Aşırı uyku (Narkolepsi) durumunda da kişilerin iş ve sosyal hayatları olumsuz etkilenir. Bu insanlar çalışırken ya da araç kullanırken çeşitli tehlikelerle karşılaşabilirler. Neyse ki, bugün artık aşırı uykunun ilaçlarla tedavisi mümkün…

En fazla ne kadar uykusuz kalınabilir?

Normalde 2–3 günden itibaren uykusuzluk beyin işlevlerini bozmaya başlar. Hiç uyumama rekoru 11 gündür. Normal sağlıklı bir birey, 48 saatlik bir uykusuzluk döneminden sonra ayakta bile uyumaya başlayabilir.

Sağlıklı bir uyku için nelere dikkat edilmeli?

REEM Nöroloji Merkezi’nden Dr. Mehmet Yavuz, sağlıklı bir uyku için dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:

  • Çok aç ya da tok olmamak,
  • Kafeinli, alkollü, kolalı içeceklerden ve tütün kullanımından kaçınmak,
  • Düzenli egzersiz yapmak, ancak akşam saatlerinde heyecan oluşturacak aktivitelerden kaçınmak,
  • Uyku gelmeden yatağa girmemek,
  • Yatak odasında başka rutin işler yapmamak, uyuyamadığında uyumaya çabalamamak, yataktan ve yatak odasından çıkarak başka bir yerde zaman geçirip uyku gelince yatağa dönmek. (Kitap okumak bunların dışındadır.)
  • Ne kadar uyunursa uyunsun sabah belirli bir saatte kalkmak,
  • Gündüzleri uyumamak ve yatak odasını ses, ışık, ısı yönünden izole etmek,

Dr. Mehmet Yavuz, ayrıca şu tavsiyelerde de bulundu:

Aerobik egzersizler yapmayı alışkanlık haline getirmek lazımdır. Gününüzün belirli bir bölümünü bu egzersizlere ayırın. Belirli bir süre egzersiz yapmak genelde geceleri rahat bir şekilde uyumanız için yeterli olabilir

  • Yatmadan önce aşırı sıcak olmayan, ılık bir banyo yapmak kaslarınızı gevşeterek uyumanıza kolaylık sağlayabilir.
  • Eğer kas ağrılarınız ve kas spazmlarınız varsa ve bu nedenle uyuyamıyorsanız, şerbetçiotu (Humulus lupulus) bitkisinin çaylarını içebilirsiniz. Bira yapımında kullanılan bu bitki, binlerce yıldır yatıştırıcı ve rahatlatıcı olarak kullanılmaktadır. Aynı şekilde ıhlamur çayı da uyumanıza yardımcı olabilir.
  • Odanız karanlık, rahat ve sessiz olsun. Işık ve ses, uyku kaçırır. Yatak odanızda TV ve bilgisayar bulundurmayın. Odanızın sıcaklığı optimum derecelerde olması gereklidir.

Evcil hayvanınız varsa odanıza almayın!

  • Uyumadan önce ağır yemekten kaçının, ama aç da yatmayın. Bazı besinler uykuya dalmanıza yardımcı olur. Süt, ton ve kalkan balığı, enginar, badem, yumurta, şeftali, ceviz, kayısı, kuşkonmaz, yulaf, patates ve muz uyumanızı kolaylaştırabilir.
  • Gece televizyon başında sakın şekerleme yapmayın. Şekerleme uyku disiplininizi bozabilir.
  • Evcil hayvanınız varsa, odanıza almayın. Kedi ve köpeğiniz sizinle mi uyuyor?

Demek ki uykusuzluğa davetiye çıkarıyorsunuz demektir.

  • Sağlıklı bir kişi, uykusu gelip yatağa gittiğinde ortalama 5 ile 15 dakika arasında uyur. Bu süre, günün koşullarına göre değişebilir. Örneğin yorgun veya üzüntülü iseniz uykuya geçmeniz daha uzun sürer. Eğer uykuya dalmanız yarım saati aşıyor ve bu durum sık sık tekrarlıyorsa, uykusuzluk probleminiz var demektir. Bu durumda artık profesyonel yardım almanızın gereklidir. 

 

18 Nisan’a kadar devam edecek olan Uluslararası İstanbul Film Festivali, bu yıl sinemaseverlere 2009 ve 2010`un yeni yapımlarının yanı sıra sinemanın unutulmaz klasikleri ve usta yönetmenlerinin başyapıtlarından seçmeler içeren 22 bölümde, 57 ülkeden 243 yönetmenin 200`ün üzerinde filminden oluşan zengin bir program sunuyor.

 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali, dün akşam Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen açılış töreniyle başladı. 3 Nisan tarihi itibariyle başlayan Film Festivali 18 Nisan’a kadar devam edecek. Uluslararası İstanbul Film Festivali, bu yıl sinemaseverlere 2009 ve 2010`un yeni yapımlarının yanı sıra sinemanın unutulmaz klasikleri ve usta yönetmenlerinin başyapıtlarından seçmeler içeren 22 bölümde, 57 ülkeden 243 yönetmenin 200`ün üzerinde filminden oluşan zengin bir program sunuyor.
 

Açılış gecesi

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve İKSV Yönetim Kurulu Başkanı
Bülent Eczacıbaşı‘nın birer konuşma yaptığı İstanbul Film Festivali’nin açılış töreninde Festival sponsoru Akbank ve Festival’in diğer destekçilerine İKSV tarafından birer teşekkür plaketi verildi. Sunuculuğunu Ceyda Düvenci ile Yetkin Dikinciler‘in üstlendiği 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin Açılış Töreni boyunca Fatih Erkoç ve Kerem Görsev, özel bir programla geceye renk kattılar.

İstanbul Film Festivali Açılış Töreni’nde ayrıca Türk sinemasına yıllar boyu emek vermiş kurgu ustası Mevlüt Koçak, usta yönetmen Feyzi Tuna ve yıldız oyuncu Kadir İnanır’a Festivalin “Sinema Onur Ödülleri” takdim edildi. Ayrıca, İtalyan sinemasının önde gelen isimlerinden, yönetmen, senaryo yazarı ve oyuncu Marco Bellocchio‘ya da Festivalin “Yaşamboyu Başarı Ödülü” sunuldu.

Törenin ardından davetliler Radu Mihaileanu‘nun Fransa’da gişe rekorları kıran filmi
Paris’te Son Konser isimli filmini izledi. Filmin başrol oyuncusu Alexei Guskov da gecede yer aldı.
 

Festival biletleri

Festivalde biletler tam 10 TL, öğrenci ile 65 yaş ve üstü için 7 TL olacak. Hafta içi gündüz seansları ise 3,50 TL. Akbank Galaları’nın bilet fiyatları 15 TL. Festivalin Türk Sineması bölümünde yer alan filmler için de bilet fiyatı tüm seanslarda yine 3,50 TL olacak.
Lale Kart sahipleri her zaman olduğu gibi yine biletlerini öncelikli ve indirimli almaya devam ediyor. Üniversite ve lise öğrencileri için bu sene özel olarak çıkarılan PasoFilm! Kartı ise festival boyunca özel avantajlar sağlayacak. Festival Sponsoru Akbank`ın Axess kart sahipleri ise (hafta içi gündüz seansları ve Türk filmleri hariç) Festival boyunca satın alacakları biletlerde yüzde 20 özel indirimden yararlanacaklar.

Bu yıl Emek ve Reks sinemalarının yer almadığı Festival’de film gösterimleri Beyoğlu’nda Atlas, Yeni Rüya, Beyoğlu, Sinepop, Pera Müzesi sinemaları, Kadıköy`de Kadıköy sineması ve hafta içi 16.00-19.00-21.30 seanslarıyla hafta sonları Nişantaşı CityLife Cinema(City`s) olmak üzere toplam 7 sinema salonunda gerçekleştirilecek.
 

Altın Lale heyecanı

29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma bölümünden bir filme verilen Altın Lale ödülü bu yıldan itibaren Şakir Eczacıbaşı anısına verilmeye başlanıyor. Uluslararası Yarışma filmleri, Altın Lale ödülü için festivalin ikinci haftasında izleyicilerle uluslararası jürinin huzuruna çıkıyor. 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali Altın Lale Uluslararası Yarışma Jürisinin başkanlığını, bu yıl ünlü oyuncu Klaus Maria Brandauer üstleniyor. Sinema çevrelerinde ses getiren, birbirinden etkileyici 11 filmin yarışacağı Uluslararası Yarışma`ya yalnızca sanat ve sanatçı üzerine olan filmler ya da edebiyat uyarlamaları katılabiliyor.
İstanbul Film Festivali’nde ‘Türk Sineması’ sponsorluğunu geçen 21 yıldır olduğu gibi bu yıl da Efes Pilsen üstleniyor. 2009-2010 sezonunda yapımı tamamlanan Türk filmlerinin bir araya geldiği Türk Sineması bölümünde, Ulusal Yarışma, Yarışma Dışı, Yeni Türk Sineması ve Belgeseller başlıkları altında 50`ye yakın kurmaca ve belgesel film yer alıyor. İstanbul`un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması dolayısıyla İstanbul Film Festivali de İstanbul`da geçen, İstanbul`u konu eden Türk ve yabancı filmlerden oluşan özel bir seçkiyi programına dâhil ediyor.
 

Festival’de her gece bir Akbank galası bulunuyor

İstanbul Film Festivali, sinemaseverleri festivalin ilk dokuz gecesi 21.30 seanslarında Atlas Sineması`ndaki Akbank Galaları`nda ağırlayacak. Bu kapsamda 9 film gösterilecek.

İstanbul Film Festivali bu yıl, en yaygın, en zor ve en keyifli sinema türü komediye özel bir bölüm ayırıyor. Comedymax sponsorluğunda gerçekleştirilen Antidepresan başlıklı bölümde, hayatı hafife alan, eğlendirirken düşündüren, mizaha ve dünyaya farklı açılardan bakan 10 film izleyiciyle buluşacak. Festivalin yeni bölümlerinden `Büyüleyici İsyancılar: Ortadoğu ve Kuzey Afrika`dan Bağımsız Sinemacılar Seçkisi`, Ortadoğu ülkelerinin çağdaş ve bağımsız sinemalarını bir araya getiriyor. Bu bölümde 11 film yer alıyor.
 

Festival’in vazgeçilmez bölümleri

İstanbul Film Festivali’nin Sabah Gazetesi sponsorluğundaki bölümü Dünya Festivallerinden, festival izleyicisine tanınmış yönetmenlerin saygın festivallerde gösterilen çoğu ödüllü son yapıtlarından 23 film sunuyor.

NTV’nin sponsorluğunu üstlendiği NTV Belgesel Kuşağı’nda bu yıl çevre kirliliği, müzik, plastik sanatlar, komplolar, din, sinema, bilim, moda, dans ve siyaset gibi farklı konuları işleyen 18 belgesel yer alıyor.

Colin’s sponsorluğunda gerçekleştirilen Genç Ustalar bölümünde, ilk ya da ikinci filmleriyle dünya sinema endüstrisinin dikkatlerini üzerine çekmiş 13 başarılı genç yönetmenin filmi yer alıyor. Sponsorluğunu Dole’nin üstlendiği Yıllara Meydan Okuyanlar bölümünde sinemaseverler yıllara meydan okuyan beş usta yönetmenin en son filmlerini izleme fırsatı bulacaklar.
İstanbul Film Festivali’nin uyarıcı, sarsıcı, kışkırtıcı filmleri uykuya tercih edenlerin dört gözle beklediği geleneksel geceyarısı sineması bölümünün sponsorluğunu bu yıl LG üstleniyor. LG ile Geceyarısı Çılgınlığı bölümünde yer alan 3 film, Cuma geceleri Beyoğlu ve Cumartesi geceleri Atlas sinemasında saat 24.00’te gösterilecek.

Uluslararası İstanbul Film Festivali`nin Malaysia Airlines sponsorluğunda gerçekleşen Mayınlı Bölge’sinde bu yıl farklı tür ve anlatım teknikleriyle sınırları zorlayan, yaklaşımları ve teknik özellikleriyle sıra dışı 10 film yer alıyor.
 

Çocuk mönüsü

Son dört yıldır festival programında yer alan ve çocuklar kadar büyüklerin de takipçisi olduğu Çocuk Mönüsü, JOJO’nun sponsorluğunda bu yıl da devam ediyor. Çocuk filmleri festivallerinde izleyicilerden tam not alan 3 film, festival boyunca hafta sonları öğlen 13.30 seanslarında Nişantaşı Citylife City`s ve Kadıköy Kadıköy sinemalarında gösterilecek. Filmlere simültane Türkçe seslendirme yapılıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün kuruluş günü olan 7 Nisan, her yıl olduğu gibi bu yıl da DSÖ’ye üye ülkeler tarafından ”Dünya Sağlık Günü” olarak kutlanacak.

 

 Her yıl küresel bir sağlık konusunu gündeme getiren DSÖ, bu yılki etkinliklerin ana temasını ”daha sağlıklı şehirler” olarak belirledi.
 
Dünya genelinde nüfus yoğunluğunun köylerden kentlere yönelimine dikkati çeken DSÖ, kent yaşamında sağlıksız beslenmeden hareketsizliğe, hava kirliliğinden strese kadar birçok etmenin insan sağlığını olumsuz etkilediğine vurgu yapmayı amaçlıyor.
DSÖ’ye göre, şehirlilerin tümü hareketsizliğe, düzensiz beslenmeye, hava kirliliğine bağlı sorunlarla karşılaşırken, kentlerin kenar mahallelerinde, banliyölerde yaşayanların karşı karşıya kaldıkları riskler, yeni bin yılın en önemli sağlık sorunlarından biri olarak kabul ediliyor. Dünya genelinde kentlerin yoksul bölgelerinde yaşayan insanların, sağlıklı su kaynaklarına erişimden başlayıp, bulaşıcı hastalıklarla, şiddet riskiyle devam eden sorunlar listesinin çözülmesi için üye ülkelere çağrıda bulunan DSÖ, ülkelerden ”daha sağlıklı kentliler” oluşturacak stratejiler geliştirmelerini istedi.
DSÖ’nün daha sağlıklı kentler oluşturulması için önerdiği konuların başında bireylerin rahatça yürüyebilecekleri ya da spor yapabilecekleri alanların merkezi ve yerel hükümetlerce oluşturulması geliyor. Fiziksel aktivitenin artırılmasını destekleyen DSÖ, tütün ürünlerinin kullanımına ek olarak gıda güvenliğinin de sıkı şekilde denetlenmesini öneriyor.
”Dünya Sağlık Günü” kapsamında geçen yıl ”hayat kurtarın” teması altında sağlık hizmeti sunan kuruluşların, acil durumlarda güvenli olmaları ve hizmeti sürdürebilmelerine, 2008 yılındaysa ”iklim değişikliğinden korunun” temasıyla iklim değişikliğinin doğuracağı global sağlık sorunlarına dikkati çeken DSÖ, bu yıl ayrıca ”Bin Şehir, Bin Hayat” adlı kampanyayı da 7 Nisanda başlatacak.
Kampanya uyarınca, 7-11 Nisan günlerinde pek çok şehirde yolların bir bölümü araç trafiğine kapatılarak yürüyüş yolu haline getirilecek, parklarda ve açık alanlarda egzersizler yapılacak, kent içinde fiziksel anlamda daha aktif olunabileceği mesajları veren etkinlikler düzenlenecek.
DSÖ, ayrıca bin farklı şehirden, kendi şehrindeki sağlık alanındaki çalışmalara önderlik eden ya da insanlara örnek olan bin örnek kişiyi ve bu kişilerin başarı öyküsünü de sitesinde paylaşacak.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı,

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’na,

Biz aşağıda ismi bulunan, sinemaseverler, festivalseverler ve kültürel mirasımıza sahip çıkmak isteyenler olarak 86 yıllık geçmişiyle, anılarımızın, gençliğimizin, kültürümüzün, sinemamızın içinde büyük bir yer eden, Yeşilçam sokağındaki tarihi Emek Sinemasının kapatılmasına ve yıkılmasına karşıyız.

Nihai çözüm Emek Sineması’nın, Türk ve dünya sinemasının festivallerde gösterilen seçkin örneklerini seyircilerle buluşturan, Türk ve yabancı yönetmenler ve oyuncuların katılımıyla film sonrası söyleşileri düzenleyen, belirli haftalarda yeni Türk yönetmenlerine, sinema öğrencilerine ve yetenekli kısa filmcilere eserlerini gösterme imkanı sağlayan, sinema sarayı geçmişine ve binasına, Türkiye’nin sembol sineması olma özelliklerine yaraşır bir sinema ve film merkezine dönüştürülmesi, kısaca Emek Sineması ve Film Merkezi olmasıdır.

Saygılarımızla,

Mehmet Kurtkaya, Makine Yüksek Mühendisi
Gülbin Tatlıağız
Gül Pamuk, Sanatçı
Yoel Meranda, Sinemacı
Bayram Şahin, Köşe yazarı
Melani Sarıtaş, Koç üniv. Matematik bölümü öğrencisi
Ayşın Kancı Ürkmez
Selin Karabulut, Koç üniv.felsefe öğrencisi
Caner Kaya
Prof. Dr. Özgen Eralp, Tıp Doktoru
Alper Seber, Çağrı Merkezi Yöneticisi
Turgay Yıldızlı, İnteraktif medya tasarımcısı
Nihal Açıkgöz, İnşaat mühendisi
Pelin Yıldız, Doktor
Ayşegül Kesirli, Araştırma Görevlisi
Meriç Ozan, Yönetmen Yardımcısı Reklam
Aslıhan Özcan, Psikolog
Banu Binat, Yüksek Mimar
Ali Ercivan, Senarist ve Sinema Yazarı
Oya Topçuoğlu, University of Chicago Doktora Öğrencisi
Esra Bütüner, Mühendis
Müesser Ceylan Elaçmaz, Fotoğrafçı
Özgür Yenice, Bankacı
Başak Cöne
Birkan Işın, Avukat
Nur Emiroglu, Ev kadını
Saba Demircioğlu, Makine Yüksek Mühendisi
Dünya Yazman, Yayıncı
Mesut Günsev, Gazeteci-yazar KKTC
Burcu Çapanoğlu, Sanat Tarihçisi
Pınar Çelen, Endüstri Ürünleri Tasarımcısı
Ali Dülger, İç Mimar
Çetin Demir, Oyuncu
Zeynep Atikkan, Gazeteci-yazar
Berk Atmaca, Bilgi üniv Bilgisayar Bil. öğrencisi
Erkan Nazlı, Mimar
Özkan Güven
Pelin Horzum, Bankacı
Nilgün Er, Bankacı
Osman Kuran, İnşaat Mühendisi
Fatma Altzinger, Psikanalist
Leyla Tekbulut, Mühendis
Fatma Aytaç, Endüstri Mühendisi
Yaşar Ahmet Özkul, Elektrik Mühendisi
Müfide Pekin, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim görevlisi
Nilşah Kömürcüoğlu
Selim Cem Denizyaran, Mühendis
Özer Türkmen, İşletmeci
Özlem Tiftikçi, Elektronik Mühendisi
Prof. Dr. İsmail H. Özsabuncuğlu, Yeminli Mali Müşavir
Altan Yücel, Yönetmen
Sema Ocakçıoğlu, Emekli ev hanımı
Bengü Shepard, Eğitim
Rana Kuruoğlu, Hekim
Seza Ülgener, Pedagog
İlke Güzelsoy, Tasarımcı
Meral Şengül, Tekstil
Mustafa Dora Bakan, Görsel İletişim Tasarımcısı
Ufuk Özgül, Gazeteci
Can Çerçi, Yazılım Uzmanı
Barış Trak, İnşaat Mühendisi
Beril Öztopçu, Peyzaj Mimarı
Murat Arda, Endüstri Mühendisi
Erol Tezeren, Aktör
İsmail Yalçınkaya, Danışman
Sema Temizkan
Aylin Karaçam, Muhasebeci
Bilge Okay, İktisatçı
Murat Dervişoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Renan Akman, Çevirmen
İsmail Şara, Elektrik Mühendisi
H.Cahit Özen
Selin Peker, Işık Üniv. Orta Doğu Araştırmaları Yük. Lisans Öğrencisi
Nüket Franco, italyanca öğretmeni
Haluk İnanıcı, Avukat
Prof. Dr. Piraye Oflazer, Doktor, Öğretim Üyesi
Kerim Kürkçü, Yüksek Mimar
Selin Erçil, Araştırma Görevlisi
Şelale Birgen, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim görevlisi
Candan Yenigün, Eğitimci
Fatih Artvinli, Sağlık Memuru
Rezan Avunduk, Emekli bankacı
Pınar Gediközer
Damla Kalan Dilekcan, Ajans Başkanı
Sabri Burçin Dermenci, Reklamcı
Mehmet Besimoğlu, Ekonomist
Hacer Özbakir, Matematikçi
Aylin Gürdağ, Sanat Yönetmeni
Orhan Güzelsoy, Ekonomist
Gülşah Durak, Gazeteci
Levon Balıkcıoğlu, Aşçı
A.Ümit İşler, İşletmeci
Nilay Yurtsever, Mimar
Elif Altıntuğ, Dış Ticaret Yönetici
Saffet Karaveyisoğlu, İşletmeci
Hamit Göz, Tıp Doktoru
Gülay Elif Girgin, Ekonomist
İskender Ünal, Öğretmen
Nilüfer Öznoyan Ronchetti
Zeyno Elbaşı, Mühendis
Evangelos Stoiçefidis, Lojistik
Önder Ilgar
Seher Fazlıoğlu, Ekonomist
Özge Ertem, Araştırmacı
Selin Yiğiter, Halkla İlişkilerci
Doç. Dr. Besim Bülent Bali, İktisatçı Öğretim Üyesi
Hülya Kesim, Avukat
Nigar Hacızade, Araştırma Görevlisi
Mehmet Ali Özdemir, Sigortacı
Gülçin Orgun, İktisatçı
Merih Yurtkuran, Bankacı
Hatice Bitgen, Bankacı
Aylin Bekem
Ayşegül Cebenoyan, Emekli
Günay Pesen Mutlucan, Sanat Galerisi Yöneticisi
Yarkın Cebeci, Bankacı
Didem Çiçek, Araştırmacı
Emek Büyükçelik Uyar, Oyuncu
Ferda Erdinç
Dilek Solakoğlu, Doktor
Gülru Hotinli, Ekonomist
Tuba Uçar, Danışman
Tarık M. Bayazıt, İşletmeci
Sadi Çilingir, Sinema Yazarı
Zeynep Uğural, Reklamcı
Umut Eldem, Öğrenci
Emirhan Esenkova
Bülent Burak Tokatlıgil, Memur Kameraman
Demet Erol, Psikolojik Danışman
Banu Birecikligil, Ressam
Ayşe Esmerer, Yönetim Danışmanı
Efe Öğrük, Sinema işletmecisi
Mehmet Gençer, Istanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim üyesi
İnci Abacı Kutun, Mimar
Güven Mendi, Grafik Tasarımcı
Adnan Tonguç, Mütercim
Fatih Özgüven, Yazar
Mehmet Ali Önal, Pratisyen Hekim
Zeynep Başkurt, Su Ürünleri Mühendisi
Ezgi Aksoy, Yazar
Feryal Akıncıer, Öğretmen
Zeynep Ülgen
Levent Karataş, Şair
Öykü Şener, Reklamcı
Sevgi Umur, Üniversite Öğrencisi
Rıza Oğuz Bozkurt, İnşaat Yük Mühendisi
Selen Alper, Reklamcı
Ayda Şirin Manukyan, Eğitmen
Melike Haslak
Sevile Sırtaş, İnsan Kaynakları Uzmanı
Sedef Sayın Çay
Prof. Dr. Mustafa Sercan, Hekim
Beril Sözmen, Akademisyen
İlke Erensoy, Psikiyatrist
Neylan Acar Tunalı, Film Tanıtım Danışmanı
Nilay Kırcı, İşletmeci
Mehmet Özyurt, Sanayici
Göknur Topçu, Marmara Üniv. Sinema TV Öğrencisi
Onur Karamercan, İstanbul Üniv. Müt. Tercümanlık Öğrencisi
Sadrettin Soylu, Y.Mimar
Eytan İpeker, Sinemacı
Ali Ağa, Sinemacı
Aydın Pesen, Öğretim Görevlisi
Dr. Abdül Lama, Radyasyon Onkolojisi Uzmanı
Müjde Gürlek, İşletmeci
Sevin Özaydın, Avukat
Zeynep Demet Uluşahin
Melek Isingor Tonizzo, Tıp Doktoru
Selçuk Taylaner, Görüntü Yönetmeni
Nihan Sezan, Turizmci
Mehmet Akif Gürsoy, Hekim
Serdal Kanuncu, Hekim
Ayda Arel, Sanat Tarihçisi
Nuray Turan, Ev hanımı
Şahika Yüksel
Mehmet Çakmak, Doktor
Kami Sevim, Restoratör
Ahmet Balioğlu, İşletmeci
Fatma Balioğlu, Avukat
Gulten Pakdil, Öğretim Üyesi
Ali Berkan, Emekli İth. Paz. Uz.
Haluk Kaplanoğlu, Film Dağıtımcısı
Ayla Ödekan, Sanat Tarihçisi
Doğa Doğu, Çevirmen
Didem Incegöz, Bilgi Üniversitesi Reklamcılık Öğrencisi
Melih Yenigün, Hekim
Ayda Uluhan, Doktor
Tilbe Saran
Cüneyt Türel
Gökşin Sanal, Emekli Yönetici
Nazan Yücel, Y. Mimar
Merve Tezcan
Nazan İpşiroğlu, sanat yazarı
Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, Tıp doktoru
Ural Aküzüm, Avukat
Mine Özgüroğlu Çukurçeşme, Doktor
Serra Yılmaz, Oyuncu
Deniz Tarba Ceylan, Öğretim üyesi
Hüsam Süleymangil, Rehber
Neslihan Yalav, Kütüphane görevlisi
Deniz Yalav, Rehber
Gül Yalav Tan, Psikolog
Yael Barşah, Klinik Psikolog
İsmet Ok, Kimya Mühendisi
Ceren Algon, Mimar
Zeynep Erkut, Emekli
Ahmet Eyiceoğlu, Yük. Elektrik Müh.
Şevin Welbourne, Bankacı
Ayşenur İğdem, Doktor
Canan Barut, İşletmeci
Sibel Özman, Yönetici
Gül Emel Karakaş, Ekonomist
Ebru Tanrikulu, Endustri Muhendisi
Noyan Özkan, Avukat
Ayşe Saylam, Yönetici Asistanı
Esma Sevgim Turan, Reklamcı
Burak Sencil, İktisatçı
Özge Demirdöğen, Sosyolog
Isenbike Bilgili, Avukat
Hasan Oğan, Doktor
Tuğba Tanrıkulu Çil, Pazarlama Uzmanı
Zeynep Balaban, İç Mimar
Özlem Öğüt Yazıcıoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim üyesi
Engin Bayraktar, Şirket Yöneticisi
Sevinç Özgen, Hekim
Tuncay Pulcu
Türker Vardar, Endüstri Mühendisi
Esra Mungan, Boğazici Universitesi Öğretim üyesi
İklil Şanal, Avukat
Oğuz Berk, Doktor
Nuzhet Betil, Mali Müşavir
Bekir Tasalı
Özge Pınar Yasavul, Mimar
Nihan Bora, Gazeteci
Dilek Tüzün Aksu, Akademisyen
Enis Durak, Prodüktör
Berk Doğan, Fotoğrafçı
Alaz Pesen, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Neşenur Domaniç, Çevirmen
Senem Göl Beşer, Akademisyen
Turan Kurtuluş, Avukat

Fuat Beşkardeş,Doktor

Yukarıdaki metni onaylıyorsanız ve siz de adınızın, soyadınızın ve mesleğinizin onaylayanlar listesinde yer almasini istiyorsanız lütfen ad, soyad ve mesleğinizi bir e-mail ile

onay @ işareti emeksinemasiniyasatalim.org

adresine yollayınız. Onaylayanların listesini bir sonraki güncellemede sitemizde yayınlayacağız. E-mail adresiniz gizli tutulacaktır. 18 yaşını doldurmuş olmanız gerekir. Üniversite öğrencileri, üniversitelerinin isimlerini ve bölümlerini de yazabilirler.

 

Türk sinemasıyla özdeş Yeşilçam sokağındaki 86 yıllık Emek sineması, yalnızca Istanbul’un değil Türkiye’nin sinema geçmişini barındırmaktadır. Yalnız Istanbul’un değil aynı zamanda Türkiye’nin sembol sineması olan Emek sinemasının özelleştirilmesini, ardından yıkılarak alışveriş merkezi içine taşınmasını öngördüğü basında yer alan proje yalnızca bir kültürel mirasımızın yok edilmesi, sinema geçmişimizin bir parçasının silinmesi değildir. Aynı zamanda, bağımsız sinema salonlarının yok oluşu meselesidir, bağımsız sinemaya, sinema sanatının geleceğine vurulan ağır bir darbedir. Bugün sinema hızla büyük şirketler tarafından üretilen, büyük şirketler tarafından dağıtılan, büyük şirketlerin zincir salonlarında gösterilen bir ürün haline gelmektedir. Bu niteliğe sahip sinemanın diğer ticari sanayi ürünlerinden örneğin bir otomobilden bir farkı kalmamıştır. Hatta dikkatli bakılırsa otomobillerin dağıtımının bile daha az merkezi olduğu göze çarpar, çünkü otomotivde yerel bayiler vardır. Emek sineması yalnızca geçmişin değil, kültürel geleceğimizin de bir parçasıdır. Bunu birkaç örnekle anlatmakta büyük fayda görüyorum. Türk sinemasının ünlü yönetmenlerinden Atıf Yılmaz’ın ölümünü öğrenen sinema camiası o sabah apar topar Emek sinemasında bir araya gelmişti. Bu tamamen refleks olarak gerçekleşen bir toplanmaydı, çünkü Türkiye’de sinemanın adresi Emek sinemasıydı. Dünyanın pek çok ünlü yönetmeni ve Hollywood yıldızları, örneğin Harvey Keitel 2005’te, John Malkovich 2009’da yaşam boyu başarı ödüllerini bu sinemada izleyicilerin önünde aldılar. Emek sineması yıkılırsa geriye sadece alışveriş merkezindeki sinemalar kalacak. Düşünün bir, Atıf Yılmaz’ın ölümü üzerine toplanan sinema camiasının alışveriş merkezinin müzikli, gürültülü kalabalıkları arasında bir salona doluştuğunu! Lütfü Kırdar Kongre sarayı var diyenler burasının bir çok amaçlı toplantı merkezi olduğunu sinema kültürüne ait olmadığını biliyorlardır. Ya o gün bayi toplantısı varsa? Çareyi Starbucks’ta toplanmakta mı bulacak sinemacılar? Veya John Malkovich odülünü sinemada seyircilerin alkışları önünde almak için alışveriş merkezindeki sinemaya gelecek, çıkışta da yaşam boyu başarı ödülünün yanında kendine bir lastik ayakkabı mı alacak? Bu örnekler Emek sinemasının yıkılmasının ne kadar akıldışı olduğunu nasıl yeri doldurulamaz bir boşluk bırakacağını gösteren örneklerden sadece birkaçıdır. Yukarıdaki örneklerden ve yandaki sütunda yer alan Emek için nihai çözüm önerisinden de anlaşılacağı üzere Emek sineması, yalnızca kültürel mirasımız değildir, aynı zamanda Türk ve dünya bağımsız sineması için geleceği temsil etmektedir.

Mehmet Kurtkaya

Bu hafta ikisi yerli beş film gösterime girecek. Louis Leterrier’in yönettiği ve Sam Worthington, Liam Neeson, Ralph Fiennes ile Gemma Arterton’un oynadığı ”Titanların Savaşı/Clash of the Titans” haftanın iddialı filmleri arasında yer alıyor.

Kamil Aydın‘ın yönettiği ve Ragıp Savaş, Mine Tugay, Metin Zakoğlu ile Fatma Toptaş‘ın oynadığı ”Herkes mi Aldatır?”, kadın ve erkek ilişkilerine farklı bir bakış açısı getiriyor.
Mizahi bir anlatıma sahip olan filmin konusu özetle şöyle:

”Evli ama çapkın bir adam, zengin kocası tarafından aldatılan mutsuz bir kadın… İkisinin yolları bir gece aynı otelde kesişir ve kendilerini yatağa zor atarlar. Sabah uyandıklarında kadındaki öfke yerini şaşkınlığa bırakmış, adam ise evine ve karısına dönmek için hazırlanmaktadır. Fakat her ikisini de büyük bir sürpriz beklemektedir. Adamın karısı ve kadının kocası aynı otelde burunlarının dibinde kalmaktadır.”

Miraz Bezar‘ın yönettiği ve Şenay Orak, Muhammed Al, Hakan Karsak ile Berivan Ayaz‘ın oynadığı ”Min Dit”, bir aile dramını anlatıyor.
Filmin konusu şöyle:

”Diyarbakır-Batman yolunda, karanlık bir Mayıs gecesinde, 10 yaşındaki Gülistan ve kardeşi Fırat’ın hayatı acı bir şekilde değişir. Gazeteci olarak çalışan baba ve anneleri çocukların gözleri önünde öldürülür. Geriye sadece 6 aylık kız kardeşleri Dilovan kalır. Kısa bir süre sonra teyzeleri de kaybolunca Gülistan ve Fırat kendi başlarına kalır, Diyarbakır’ın sokaklarında yaşamaya başlar.”

Şeytanla Pazarlık

Terry Gilliam‘ın yönettiği ve Heath Ledger, Christopher Plummer, Verne Troyer ile Andrew Garfield‘ın oynadığı ‘‘Dr. Parnassus/The Imaginarium Of Doctor Parnassus”, şeytanla bir anlaşma yapan doktorun hikayesini anlatıyor.

Bu anlaşma sonucu doktorun kızını şeytana vermek zorunda kaldığı filmin konusu özetle şöyle:

”İnsanların düş gücünü etkileme yeteneğine sahip olan Dr. Parnassus, karanlık bir sır ile lanetlenmiştir. Parnassus, şeytan Bay Nick ile bir iddiaya girer ve ölümsüzlüğü kazanır. Yüzyıllar sonra, tek gerçek aşkıyla karşılaşınca Dr. Parnassus şeytanla bir başka anlaşma yapar, kızının 16 yaşına ulaştığı gün Bay Nick’in mülkiyetine geçmesi şartıyla ölümsüz gençliğe ulaşır.”

Tanrılar Savaşı

Louis Leterrier’in yönettiği ve Sam Worthington, Liam Neeson, Ralph Fiennes ile Gemma Arterton’un oynadığı ”Titanların Savaşı/Clash of the Titans”, tanrılar savaşını beyaz perdeye aktarıyor.

Filmin konusu şöyle:

”Bir tanrı olarak doğmuş ancak insan gibi yetiştirilmiş olan Perseus, ailesini kinci tanrı Hades’e karşı koruma konusunda çaresizdir. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan Perseus, Zeus’un güçlerini ele geçirebilecek ve dünyaya cehennemi yaşatabilecek Hades’e karşı, çok tehlikeli bir görevi yönetmeye gönüllü olur. Korkunç canavarlarla olan savaşı kazanmanın tek yolu kendi kaderini çizmektir.”

Bilim-kurgu ve aksiyon

Shane Acker’ın yönettiği ve ”En İyi Kısa Canlandırma Film” dalında Oscar’a aday gösterilen ”9-Dokuz/9-Nine”, canlandırma bir bilim-kurgu ve aksiyon filmi özelliği taşıyor.

Yapımcılığını yaratıcılıkta sınır tanımayan yönetmen Tim Burton ve ”Gece Nöbeti”, ”Gündüz Nöbeti” ve ”Wanted”la bütün dünyada tanınan Timur Bekmambetov’un üstlendiği film, yakın bir gelecekte makinelerin isyan edip insan ırkını yok etmelerinden sonra ”can verilen” 9 bez bebeğin mücadelesini anlatıyor.