Müziği hiç bir zaman “para” için yapmadım.
Çünkü çok daha değerli bir şey için müzik yapmaktayım.
Şan – şöhret de değil; Hayatım boyunca azimle müzik yaptım; Mutluluk için.
Tedavi için. Çok inandığım “insanlık duvarı” felsefesine, küçücük de olsa bir katkıda bulunabilmek için.
Torunlarımın torunlarının, soyadımızı gururla, erdem ile taşıyabilmesi için.
Bütün bir gezegende bir Anadolulu insanından üreme bir müziğinin de çalınması , dinlenmesi için…
Biliyormusunuz, zaten klasik müzikte öyle pop müzik dünyası , ya da entertainment dünyasında olduğu gibi büyük paralar da dönmez.
Biz klasikçiler, aslı şu ki, bütün bir yüzyıl boyunca ne milyonlarca plak
(CD) satar olduk, ne de en geniş kitlelerce tanındık. Klasik müzik camiası çok daha kısıtlıdır.
Elittir veya snoptur demek yanlış olur.Gerçekten yanlış olur.
Ama “aydındır” diyelim.Aydın insanların dinlediği müziktir klasik müzik.
Çünkü, bilim ve teknoloji misali, bu müzikte de ilerleme, atılım gözetilmiştir.
Tüketim kültürü değildir. Üretim kültürüdür.
Aydın insan Avrupada’da azınlık. Bu yüzden büyük büyük satışlar olmadı.Klasik müzikçi zengin değildir…
Mesela;
Klasik müzik 1970’lerde bütün müzik türleri plak satışları arasında pastanın
%25 lik dilimini kapsamaktaydı . Gerisi pop idi.
1990’larda bu dilim %10’lara düştü. Pop %90 idi o sıralarda…
Şimdilerse ise, hakikaten sürünüyor, belki %3 bile değildir.
Ama bu bahsettiğim “pasta” da küçüldükçe küçülüyor.
Öyle ya;
İnternet çağı; Youtube, Facebook, Myspace.
Şimdi asıl pop dünyası zorda…
Artık tıkladığımız an her şeyi bulabiliyoruz hem de bedava fiyata, bu sorun belleğimizin bir tarafında kalsın, bir dönem geçişi ve elbet bir çare bulunacak.
Klasik müzikçiler plak – CD vb satışlarından hiç bir zaman kazanmamıştır demiştik. Klasik müzikde, Konserlerdir asıl olan.
Ama oradaki kazanç da öyle çok filan değildir. Daha çok salonun doluluğu ve bilet fiyatları ile ilgilidir. Düşünün ki, Münih’teki 1000 kişilik bir salon, bilet fiyat ortalaması da 30 euro olursa, toplam elde edilen gelir, o geceki konserden, 30.000 euro olmakta bir organizator için. Burdan daha, vergileri, salon kirasını, o geceki tüm masraflarını, ve kendi karını da çıkarınca; arda kalan sanatçının olmakta.
Dolayısıyle, hakikaten zannedildiği gibi büyük rakamlar değil. En meşhur klasik sanatçılar için de değil..
Geçenlerde yine gazetede gördüm, “İstanbul 2010” komitesi başkanı Şekib Algaviç , “Fazıl Say 230.000 Euro ‘yu beğenmediği için İstanbul 2010 dan çekildi” beyanatı vermiş.
Bu tür lafları çok sık duymaya başladım. Kültür bakanı Ertuğrul Günay’da bu tür yalanlara sığınırdı Nazım Oratoryosu Konseri filan iptal ederkene…
Ve insan üzülüyor.
Tarkan konseri maliyeti 5 milyon euro idi.2010 açılışında… Büyük bir başarısızlıkla sonuçlanan bir konser organizasyonuydu. ..
Benim durumumun ise aslı şu;
14 konser yapacaktım… 4 büyük konser. 10 tane de okullarda konser.
Yaklaşık 2 yıl önce “4 Mevsim 4 konser” başlıklı bir proje sundum 2010 komitesine. (Benden proje sunmam istendi) Şöyleki;
1- İstanbul bestecileri
2- Fazıl Say “Haremde 1001 gece” keman konçertosu, Topkapı sarayında.
3-Fazıl Say , (İstanbul şairi Nazım adına) ” Nazım Oratoryosu” Gülhane parkında
4- En son bestem “İstanbul Senfonisi” Türkiyede ilk seslendiriliş i Lütfi Kırdar’da.
Bunlar, ben ve benimle beraber 800 müzikçinin performe edeceği 4 büyük konser idi.
Bir de İstanbul’un kenar mahallelerinde “Workshop”lar düzenleyecektim. 10 okulda.
En ücra köşedeki çocuk da kültür ile tanışsın…
Aydınlansın… Bu yıl onun şehrinin “Kültür başkenti” olduğunu algılasın ; “Piyano -Keman-Klasik müzik-Caz” dinlesin, diye…
Ücret talep etmedim bu “10 adet Workshop” için. Hediyemdi…
İlk konser olan İstanbul bestecilerinde ise, hem Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey , İlhan Usmanbaş gibi çağdaş bestecilerin, hem de Dede Efendi, Itri gibi klasik türk bestecilerin olmasını düşünmüştüm..
Bütün bunlar menejerimin, komite ile yaptığı 17 toplantıdan sonra hiç bir yere varmadı.
Proje sunumu müzakereye dönüştü.
14 konser de, 2 konsere düştü.
Mayıs’ta “Haremde 1001 gece” ve Ekim’de “İstanbul Senfonisi” konserleri.
İkisi de orkestralı konser.
“Biz size 230.000 euro verebileceğiz bu iş için” dediler…İş? Ben daha hediyelerimi de verememiştim çocuklara…
230.000 euro 2 konser için.
Gazetedeki, “Fazıl Say’ın beğenmediği 230.000 euro”..
230.000 euro bize hayli büyük bir para, bizi aşar… “Parası için yapmıyoruz” dedik.
Peki ne bu 230.000 Euro?
230.000 Euro, KDV ve Stopaj vergilerinden düştüğünde 160.000 Euro etmekte.
Bu konserler için gerekli olan orkestra ( Borusan Orkestrası) bir konser için 50.000 Euro istemekte. Yani ikisi için 100.000 Euro. (110 müzisyen, her konser için 5 gün prova yapacak, bölerseniz bu para çok değil müzisyen başına. 480 Euro gibi bir şey ,10 prova bir konser için, müzisyen başına..) Elde kaldı net, 60.000 Euro..
Bu konserleri yönetecek şefler, Keman Konçertosu “Haremde 1001 Gece”nin solisti , dünya yıldızı, Patricia Kopatchinskaja, ve de İstanbul Senfonisindeki extra Türk çalgıcıları ücretleri, ve bu konserlerde piyano konçertoları çalacak olan Fazıl Say… Onların zihniyetinde, Bu 60.000 Euro’yu bölüşecektik…
Ama dedim, benim sorunum para değil.. Bölüşürdük, bülüşülürdü bu para yapılırdı.. Ama niye?
İstanbul 2010 Toplam bütçesi 400 milyon Euro.. Kimler ne paralar aldı bilinmemekte. ..Araştırılmalıdır!!
Sadece Tarkan konserine 5 milyon Euro.. Kim ne aldı ? Araştırılmalıdır! !
Burada, bize gelince, gerçek müzikçiler bir kaç bin Euro hesabını yapacaklar , aralarında üleşecekler filan Ayıp bu..
Siz söyleyin; Niye devam edelim bu ayıbı yapanlarla?
Bu “arda kalan” fiyata da, emin olun ki, Avrupa’da 3000 şehir kasaba köy vardır, bir ” Fazıl Say konseri” organize etmeyi hedefleyecek. Yukarıda anlattım Avrupa’da nasıl işlediğini…
Bir “İstanbul 2010 kültür Komitesi” düşünün, kendi şehrinde yaşayan bir dünya sanatçısını, hem de onun “İstanbul Senfonisi”nin Türkiye Premierini, illaki görmezden gelmek istedi…
Bir basit, güzel, müzik projesini yapmamak, sorun çıkarmak istedi …
Kıstıkça kıstı. Erittikçe eritti…
İstanbul Senfonisi bir başka kültür başkenti olan Dortmund’da çalınacak.
Bana bir şey yanlış geliyor size de geliyor mu? İstanbul Senfonisi siparişini kimin vermesi gerekirdi sizce?
Bütün bunlar muhtemelen hükümete muhalif tavırlarım yüzünden…
Sorun burada.
14 konserin 2 ye düşmesi beni kızdırdı.
Uğraştırmaları, bize vakit kaybettırmeleri beni kızdırdı , bir türlü aydınlanamamaları beni kızdırdı, ve çekildim..
230.000 euro yu beğenmememizin hikayesi buydu..
Bu ” paracı Fazıl Say ” tiplemesi iğrençleşti..O kadar iğrençleşti ki, 2014 de ilk seslendiriliş i yapılacak ilk Opera’mı Almanca besteleyeceğim. .
Çünkü Opera da pahalı zanaat. 400 kişilik proje.. Ve yine Fazıl Say 700.000 euro istedi tartışmasına girmek istemiyorum saçma sapan insanlar ile..
Dünyanın her yerinde de çalınacaktır..Sorun değil..
Bu ama , bir hükümetin yarattığı ötekileşmenin çok ciddi bir boyutu bence…
Yıllar sonra beni anladıklarında anlarlar bu olayları…
Şunu kafasına iyice sokmalı bazıları :BEN PARA İÇİN MÜZİK YAPMIYORUM!! !!
Bu yıl 130 konserim var. Hiç birinde menejer ve konser organizatörü arasındaki müzakerelerin ne olduğunu bilmem bile. Niye bilinsin ki? Aradaki müzakere? Kimin umurunda? Bunu gazetelere yansıtmak ise iyice iğrenç, tamamen etik dışı ve aslında mahkemeye verme sebebi…
Biliyormusunuz, Paris’te, Dortmund’da , Hamburg’ta , Merano’da Fazıl Say festivalleri var 2010 yılında. Hiç birisinin “bütçesi nedir?” sormadım bile.. Bu organizatorler için Önemli olan kültür çünkü…
Bir keresinde başbakan yardımcısı açıkça, “FAZIL SAY GİTSİN ONA İHTİYACIMIZ YOK!” demişti.
Kovulmuştum.. .
Sonrasında da “zırnık koklatmama” taktiği.
“Aferin” almıştır bunu yapan, bizi sindirmeyi, bezdirmeyi, elleri açık üzgün bir şekilde bırakmayı başaran.. Aferini almıştır yukarıdan..
En yukarıdan…
*FAZIL SAY*