Birileri ekşi sözlük’te döktürmüş 🙂 Bazı yerleri hoş olmuş gerçekten:
- Çok yorulmayacak bir milli takımdır. Benjamin maça çıkmadan önce karşı takım oyuncularıyla ufak bir söyleşi gerçekleştirdiken sonra Türk Milli Takımı’nı sahaya sürer fakat karşı takımın orta saha oyuncuları sürekli birbirlerine tükürür, kaleci gider korner kullanır, defans oyuncularıysa kendi forvet oyuncularına taban girerler. Hükmen bitmeyen ender maçlar, milli takımımız adına farklı galibiyetlerle sonuçlanır.
- Benjamin Linus: Telaşa hiç gerek yok, kendinizi yormayın çocuklar, karşı takımda ve hakemler arasında bir casusum var.
- Takımda sakatlanan oyunculara saglık görevlileri Jack Shepard ve Julliet müdahale eder.
- Takım kazandıgı her maç sonrasında Hurley tarafından kebapçıya götürülür.
- Takımda muhtemelen en garip gol sevincini Desmond yapar. Attığı golden sonra takım arkadaşlarının bulunduğu yöne doğru depar atarken bir yandan da onlara yakalanmamaya çalışıp vücut çalımları atarak amaçsız bir bilinmezliğe doğru koşar gider.
- Maç içinde bir penaltı kaçacaksa bunu Jack yapar. Kaçırdıktan sonra ellerini dizlerine koyup vücunu doksan derecelik bir forma sokarak kafasını sağa sola sallar. Sawyer ise o esnada kale direğine tekme atar.
- Maçın en centilmen futbolcusu John Locke seçilir. Faul yaptığı oyuncuların kalkmasına yardım ettikten sonra tebessümle başlarından sıvazlar.
- Jin hakkında “Jin… O çok koştu. Her yerde o vardı. Takımın zaferi için adeta bir dinamo gibi yorulmadan 90 dk. mücadele etti.” gibi bir yorum yapılması ihtimal dahilindedir.
- Richard milli takım tarihinin en çok forma giyen oyuncusu olur. Tıllarca ay yıldızlı forma için ter döker.
- Kaybedilen maçlardan sonra rahat rahat sövemezsiniz. Çünkü “ada istemediği için kazanamadık” gibi karşılık veremeyeceğiniz mistik nedenler üretilebilir, siz de John Locke gibi bakakalırsınız adamın suratına. Ayrıca taktiksel hatalarda boku ona buna atmak mümkündür: “I hope you’re happy now Jacob”
- Benjamin Linus’un liderliğinde, futbol tarihinin görüp görebileceği en gaza gelmiş takım olacaktır.
- Benjamin: Defansta yoksun gökhan, bu kader maçımız olsa da ayağın sakat ve futbol kariyerin bitsin istemem.
Gökhan: Beni takıma almak zorundasın hoca, ne pahasına olursa bu maçta olmalıyım, ülkem için yapamayacağım şey yoktur.
Benjamin: Sen bilirsin evlat, ben uyarımı yaptım.
Oğuz: (Çakaaal..)
Ben: Emre, ne zamandan beri kararları Nihat veriyor?
Emre: Kaptan benim kararları da ben veririm.
Ben: bana pek öyle görünmedi, biraz düşün bakalım.
Emre: Damn it!!
Volkan: Artık dayanamıyorum saatlerdir kaledeyim, bırak gideyim çişimi yapayım hoca ya.
Ben: Bu maçta gol yemezsen kaleden çıkmana izin veririm.
Volkan: ?!?
olacak olanda son nokta; baktı benjamin Emirates Stadium’da mağlup musun? Adamlar haldır haldır üstüne mi geliyor ? Tak bir manivela kolu, değiştir stadın yerini, tak Şükrü Saraçoğlu stadyumu, olmadı İnönü Stadyumu. Olacağına bak sen.
- Muhtemel yardımcısı da kankası Locke olur.
– Semih’i oyuna alalım mı?
– Henüz değil John, henüz değil…
– Bana ne yapamayacağımı söyleme Ben!!
- – He changed the rules!
– Ha, hocam ne diyorsun? Kurallar yıllardır aynı işte: gole giden adamı indirdik, kırmızı verdiler. Ne değişikliği, ne kuralı?
– He changed the rules!!!
Benjamin öfkeyle çıkıp soyunma odasına girer, biraz sonra sahaya geri dönerek dördüncü hakemin yanına gider ve oyuncu değişikliği tabelası havaya kalkar:
Hakan Şükür <<
Smoke Monster >>
- – Hocam şimdi taktik nedir? Kaca kac oynasak? 4-4-2 mi? 5-3-2 mi?
– 4 8 15 16 23 42 seklinde diziliyorsunuz ve maçı alıyoruz..
– Hö?
- 4, 8, 15, 16, 23 ve 42. dakikalarda Servet’ in attığı gollerle Portekiz karşısında 6-0 öndeyiz.
- – Turkçe bii-li-yorr-muu-sunuz?
– (Gökhan ve Servet birlikte) Biliyoruz hocam.
– E daha ne skime yan pas yapıyorsunuz?