Yine yağmurlu, soğuk ve hüzünlü bir İstanbul sabahı…
Son aylarda en çok tartışılan konu demokrasi ve özgürlük. Kimilerine göre, demokrasi ve özgürlükler genişliyor Türkiye’de.
Oysa her şey yerli yerinde, değişen bir şey yok.
İlhan Selçuk’la birlikteyiz Koç Vakfı Hastanesi’ndeki odasında…
Kız kardeşi Ülfet Ertel, İbrahim Yıldız ve Alev Coşkun da var yanımızda…
Önce Cumhuriyet gazetesini konuşuyoruz… İlhan Ağabey, “Geçen hafta gelecektim gazeteye, olmadı ama yakında gelip arkadaşlarımla sohbet edeceğim” diyor.
İlhan Ağabey’le demokrasiyi ve özgürlükleri konuşuyoruz.
Diyor ki:
“Türkiye’de demokrasinin önündeki engel ne MGK’dir, ne Genelkurmay’dır; ülkemizde demokrasinin önündeki engel, Meclis’i oluşturan ‘seçilmişler’dir.
Hem yalnız bu Meclis değil, 12 Eylül’den bu yana seçilen Meclislerdir. Hepsi de 12 Eylül hukukuna titizlikle sahip çıktılar.
1982 Anayasası’nı tümden değiştirmeye hiçbiri yanaşmadı. İnsan hakları ve özgürlükler yolunda yeterli siyasal değişikliklerin hiçbiri yapılmadı. Sadece bazı maddeleri değiştirildi, o kadar.”
İlhan Ağabey, kimi örnekler verdi dünkü sohbetimiz sırasında…
Dedi ki:
“Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu sayılan genel seçimlerin toplum yapısında demokrasi getirmediği, dünyanın çoğu ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de yaşanarak kanıtlandı.”
İlhan Ağabey sözü TEKEL işçilerinin direnişine getiriyor:
“TEKEL işçileri neredeyse iki aya yakın süredir, Ankara’nın kışına soğuğuna karşın eylemlerini sürdürüyor. Siyasal iktidara bakıyorum umurunda değil. Türkiye’de işçi sınıfı 20 yıldır ilk kez gündeme geliyor TEKEL işçilerinin direnişiyle. Halk destek veriyor. Ama medyamız bu olayı bile pek görmüyor. İşin acı yanı bu.”
***
İlhan Selçuk on yıl önceye gidiyor, yazdığı yazılardan örnekler veriyor. 2000 yılında ekonomide yapısal uyum yasalarının hızla çıktığına değinip bir örnek veriyor:
“O tarihte Başbakan, Bülent Ecevit’ti…
Demokratikleşme ve özgürlüklerin geliştirilmesi konusunda Ecevit’in elini kolunu bağlayan mı vardı? Daha açık söyleyeyim asker baskı mı yapıyordu?
Hayır!
Başbakan yardımcıları Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz’dı.
Bahçeli ve Yılmaz demokrasi istediler de karşılarına asker çıkıp ‘olmaz’ mı dedi?
Çok partili rejimin yasal yapısını Avrupa ölçütlerine göre düzenlemek isteyen Meclis’in önüne topla tüfekle çıkan bir güç mü vardı?
Hayır!
Bugün 2010 Türkiyesi’ni yaşıyoruz. Meclis’te tek parti iktidarda. Demokrasiyi geliştirmek için ne yaptı söyler misiniz.
Hiçbir şey!
Önünde top, tüfek yok!
Engel yok!
Engel Meclis’te!
Kimse kimseyi aldatmasın…”
İlhan Selçuk, liderlerin, seçilmiş milletvekillerinin demokrasiyle başlarının hoş olmadığını söylüyor. Ardından sözü yaşadığımız coğrafyaya getirip ekliyor:
“Türkiye’de seçim coğrafyasıyla demokrasi coğrafyası birbiriyle örtüşmüyor. Bütün sorun burada.
Bir ülkede toplumsal yapı ve ekonomik yapı geriyse, seçim sandığına olduğu gibi yansıyor.
Halkın oylarıyla iktidara gelen partilerin parlamentodaki çoğunluğu, Avrupa’da oluşmuş evrensel demokrasi hukukuna karşı çıkıyor.
Azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki bu çelişki Türkiye’de en çarpıcı biçimde yaşanıyor.
Bugün 12 Eylül’ün getirdiği Partiler ve Seçim Yasası’nın değişmesini, yüzde 10’luk seçim barajının kaldırılmasını ne AKP istiyor, ne CHP, ne de MHP.
Bunu sorgulamak gerekmez mi?
1999 seçimlerinde CHP barajın altında kaldı. 2002 seçimlerinde DSP, MHP, ANAP ve DYP.
Yarın AKP de aynı durumla karşı karşıya kalmaz mı?”
***
Sohbetimiz uzayıp gidiyor…
Saatime bakıyorum… Neredeyse 40 dakikadır konuşuyoruz…
Azgelişmiş ya da gelişmiş ülkelerdeki çelişki… Türkiye’de tarikat-cemaat örgütlenmesi…
İlhan Ağabey’in sık sık değindiği, “kul” ve “yurttaş” kavramları…
Tarikat-cemaat örgütlenmesinin ağır bastığı bir toplumda demokrasi ve özgürlükler neden olanaksızdır?
Çünkü demokrasi, yurttaş adı verilen özgür istençli (iradeli) kişilerin toplumunda geçerli olabilir!
Bir devlet içinde “medeni ve siyasal haklara sahip kişidir” yurttaş!
Türkiye’de Yurttaşlar Yasası 1926’da çıktı…
Az gittik uz gittik, bunca yıl ne kadar yol gittik?
Sanırım bir arpa boyu kadar!