Zülfü Livaneli |
Yazara ulaşmak için : zlivaneli@gazetevatan.com |
Fazıl’ın çığlığıBiliyorsunuz; basın tartışmalarına girmekten hoşlanmıyorum. Bizde ise sokak kabadayısı ağzından küfürlere, cehalet gösterilerinden şımarık tavırlara kadar her şey tartışma sayılıyor. Ben de akıl, sanat ve ruh sağlığımı korumak için bu ortamdan uzak durup, kendi dünyama çekiliyorum. Ama bazen de susmak olmuyor! Olmamalı da zaten! *** Fazıl Say, arabeskçilere söz ettiği için bazı kalemler tarafından kıtır kıtır doğranıyor. *** 1978 yılında dostum Zeynep Oral’la yaptığım bir konuşmada “Ben Türkiye’den ayrılırken bu müzik tarzı herkes tarafından aşağılanıyordu. Bu gelişimde gördüm ki burjuvazi de bu müziği dinlemeye başlamış. Tahminim o ki yakında sol da teslim olacak” demiştim. Öyle de oldu, önce dolmuş, sonra minibüs müziği denilen, daha sonra adı arabeske dönüşen tarz, Türkiye’yi ele geçirdi. Şunu da ekleyeyim ki ben sevmememe rağmen arabeskin TRT’de yasaklanmasına tepki gösteriyordum. *** Onun tavrını elitist ve “halka tepeden bakma tavrı” olarak suçlayanlar, Âşık Veysel’den yaptığı düzenlemeleri, halk müziğinin has örneklerini nasıl canla başla savunduğunu bilmiyorlar mı? Fazıl halkı küçümsemiyor; kente göç sonucunda doğan çarpıklaşmayı, yozlaşmayı, kabalığı, yolsuzlukları, pislikleri içine sindiremiyor. Bunları ülkesine yakıştıramıyor. Ama son yıllarda Türk aydınını kucağına alan “lümpen fetişizmi” bunu anlamak istemiyor bir türlü. Çünkü çarpılmayı halk yerine koyuyor ve ona ses çıkarılmasına tahammül edemiyorlar. O zaman tutarlı olmak adına; büyük şehirleri saran, üstlerinde demir filizler bırakılmış o iğrenç mahalleleri “Türk mimarisi” olarak kabul etmek ve bunu eleştiren büyük bir mimara saldırmak da şart oluyor. Fazıl’ın nasıl boğulduğunu, nasıl çığlık atmak istediğini, “Ey insanlar: Âşık Veysel dinleyin, Mimar Sinan’a ya da kerpiç köy evlerindeki zarafete bakın, bu korkunç çarpılmayı ‘halk değeri’ olarak benimsemeyin” çığlığını yüreğimde duyuyorum. Ve bu çığlığından dolayı bir sanatçıyı engizisyon mahkemelerinde yargılayanları ise hayretle seyrediyorum. Acaba bu lümpen hayranlığı nereye kadar gidecek? |