Ülkemizde lepra hastalığı ve hastalar için yaptıklarınız, başardıklarınız size ulusal ve uluslararası ödüller kazandırdı. Ama sizin için asıl ödül lepra hastalarını iyileştirmeniz, onlara ve ailelerine kazandırdığınız sosyal haklar, güzellikler idi.
Her yıl ocak ayının son pazar günü, özellikle lepra hastalığının görüldüğü ülkelerde “Dünya Lepra Günü” olarak anılmaktadır. Geçmişte, ülkemizde hastalık yanlış bilindiğinden, olmaması gereken düşünce ve yaklaşımlar yaşanmış, hastalar kendilerini gizlemek durumunda kalmışlardır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin en uzak köşesindeki 28. serviste kendi kendilerine kalan, arada bir astronot gibi giyinip gelen doktorların ilaçlarını bıraktığı hastaların bu görüntüsü, henüz bir tıp öğrencisi iken Türkan Saylan’ı çok incitmiştir. İnsan haklarına aykırı bu durumu düzeltmek için, yıllar sonra kollarını sıvamasına neden olmuştur.
İlk iş olarak yurtdışında lepra eğitimi almış, 1976 yılında Cüzamla Savaş Derneği’ni kurmuş ve Sağlık Bakanlığı onayı ile lepra konusunda çalışmaya başlamıştır. 1981 yılında 28. servis, Sağlık Bakanlığı, İstanbul Tıp Fakültesi ve Cüzamla Savaş Derneği arasında yapılan protokol ile özel dal hastanesine dönüştürülmüştür.
Evdeki tedavi
Heyecanla, istekle, gönüllülükle, akılcı, bilimsel yaklaşımlarla çalışan ekibin başarısı ile her geçen yıl tanı konulan yeni vakalar azalmış, tedavisi tamamlanmış lepralı hastalarda fiziksel ve sosyal rehabilitasyonları için Bakırköy’deki bu şirin hastaneye gelmişlerdir. Ne yazık ki Lepra Hastanesi kapatılıp Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesi’ne bağlandı. Burası cildiye servisi olacak, sonrasında da yanına başka başka klinikler açılacak. Lepralı hastaların durumu şimdi ne olacak? Ben de, 1980-2001 yılları arasında, Türkan Hoca ile birlikte çalıştım. Hekimler, hemşireler, gönüllüler onun önderliğinde hem hastanede hem de ülkemizin her yöresinde yaşayan hastalarımızın evlerinde, aileleri ile birlikte muayene edilmesi, tedavi ve rehabilitasyonlarının planlanması için çalıştı.
Yıllar içinde ondan ne çok şey öğrendik; sevgili hocam, sizinle lepra hastanesine gittiğim ilk gün, hastalarla iletişiminiz, onlara dokunmanız, hastanın en güzel yanını görüp onu dile getirmeniz beni çok etkilemişti.
Güven duygusu
Hastalığın erken tedavi edilememesi nedeni ile sakatlıklarının çok fazla olduğu Sinem Hanım’a, elleri sizin avucunuzda iken, ona “cildin ne kadar güzel” demeniz birdenbire hastanın yüzünde güller açtırmıştı, ben de şaşırmıştım. Bizler genç, yeni mezun, deneyimsiz idik ama siz bizlere o kadar çok güveniyordunuz ki, verdiğiniz görevleri başarı ile gerçekleştirmek istememiz, kendi düşüncemizi, planımızı uygulamamız için yönlendirmeniz, cesaretlendirmeniz sonucu değerlendirmemiz hep sizden öğrendiklerimiz.
Haftada üç gün Lepra Hastanesi’nde çalışıyordunuz, sizin geleceğiniz günleri iple çekiyorduk, sizinle çalışırken her birimiz büyüyor, güçleniyor, başarıyı tadıyorduk.
Kurduğunuz bu ekip, dayanışmayı, kendini geliştirmeyi, öğrenmeyi, üretken ve yararlı olmayı hep istekle, heyecanla gerçekleştirdi.
Lepra konusu ile yalnızca ulusal düzeyde ilgilenmiyordunuz; çalışmalarımıza maddi destek sağlamak, ülkemizde lepranın durumunu ilgili kuruluşlarla paylaşmak, çözümler üretmek, bizlerin lepra konusunda kapsamlı eğitim görmesini sağlamak için başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere uluslararası lepra organizasyonları ile de iletişim kuruyordunuz. Bizler de dünyaya açılıyor, başka ülkelerde lepra konusunda neler olup bittiğini öğreniyorduk.
Sizinle çalışmaya başladığım ilk yıllarda, hastanemizin küçük salonunda “Dünya Lepra Günü”nü anıyorduk. Birden beni de, içimden geldiği gibi konuyla ilgili konuşma yapmam için davet ettiniz. Benim kalabalık önünde ve bir amaca yönelik yaptığım ilk konuşmaydı, ne kadar heyecanlanmıştım. Her yıl bu günü daha da geliştirerek anma etkinlikleri düzenledik.
Bu yıl da 31 Ocak Pazar gününü 57. Dünya Lepra Günü olarak anıyoruz. Ne yazık ki siz fiziksel olarak bizimle değilsiniz. Öğrettikleriniz, gerçekleştirdikleriniz, bıraktıklarınız, sevginiz, güzelliğiniz hep içimizde, hep bizimle. Siz hep bizimlesiniz, bizimle kalacaksınız.
Yaşamın birçok alanında iz bıraktınız, eserler yarattınız. Cüzamla Savaş Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği olarak “Merhaba Yaşamak-Türkan Saylan’ın Yaşama Kattıkları” sempozyumunun ilkini hazırladık. Bu yılki konularımız sizin tıbba, lepraya ve hukuka kattıklarınız olacak.
Sizin sayenizde, lepra hastalığı ülkemiz için artık önemli bir sağlık sorunu değil çok şükür. Gerçekleştirdiğiniz korunma, tedavi ve rehabilitasyona yönelik hizmetler ile yeni vakalar yok denecek kadar azaldı. Var olan lepradan etkilenmiş kişilerin yaş ortalamaları epey yüksek, onların gereksinimi yaşamlarının sonuna kadar hem tıbbi hem de sosyal açıdan refah içinde yaşamaları.
Hastalar, sizin varlığınızda hak ettikleri bu yaşama sahip oldular. Şimdi onlar bize emanet, devletimizin güvencesinde, bizlerin desteği ile onlar sağlıklı ve insan haklarına uygun bir şekilde yaşamalılar.
Cüzamla Savaş Derneği, onu destekleyen duyarlı, yürekli dostlarının maddi ve manevi destekleri ile bunu başarabilecektir. Siz dokunulmadık bir hastalığa dokundunuz, öğrencilerinizi, sağlıkçıları dokundurdunuz, bu hastalığın kökünün kazınmasında çok önemli bir rol oynadınız, başardınız. Başka süreğen hastalıklara da örnek olacak bir yol haritası belirlediniz. Eğer ondan yararlanabilirsek birçok hastalığın sosyal tıp anlayışı ile çözümlenmesine yeniden tanık olabiliriz.
Ülkemizde lepra hastalığı ve hastalar için yaptıklarınız, başardıklarınız size ulusal ve uluslararası ödüller kazandırdı. Ama sizin için asıl ödül lepra hastalarını iyileştirmeniz, onlara ve ailelerine kazandırdığınız sosyal haklar, güzellikler idi.
Ufkun ötesini görebilme yetiniz, öngörünüz ile gerçekleştirdikleriniz bugün lepra konusunda sorunlu ülkeler tarafından örnek alınarak hayata geçiriliyor. Bir gün bu çalışmalar meyvelerini verecek, “Leprasız bir dünya” gerçekleşecek. Size, yaptıklarınıza, çalışmalarınıza yüreklerden kopan sevgi ve saygı gönderiyoruz.
Işık içinde uyuyun bizim sevgili hocamız.
Prof. Dr. Ayşe Yüksel-Cüzamla Savaş Derneği Genel Başkanı