Hasan Pulur Milliyet, 18.01.2010
 
Bazı olaylar ve bazı haberler vardır ki, sanki kutlanacak anılacak gün gibidirler.
“Doktorlar” da bunlardan biridir.
Her yıl, hatta yılda bir kere ya da daha çok, sağlık personeli, tabii başta doktorlarla ilgili haberler iletişim araçlarında yer alır. Doktorlar şikâyetçidir, eczacılar şikâyetçidir, hemşireler, hastabakıcılar, başta hastalar, herkes şikâyetçidir. Hükümet yasa hazırlar doktorlar beğenmez, doktorlar isteklerini sıralar, hükümet kabul etmez.
* * *
Bu yıl da alışılmışın dışına çıkılamadı, hükümet “tam gün” yasası hazırlamış, doktorlar karşı…
Şimdi size bir yazı göstereceğiz, okuyun sonra konuşalım.
“Doktorların ‘Emeğimizin hakkını istiyoruz’ pankartlarıyla yürüyüşünü gösteren gazete fotoğraflarını burnumuza sokan bir dostumuz ‘Şimdi bunun sırası mı?’ dedi:
‘Memlekette kan gövdeyi götürüyor, şunların yaptıklarına bak!’
* * *
Biz de kendisine, önümüzdeki gazetelerin birindeki ‘Vur patlasın, çal oynasın!’ sayfasındaki fotoğrafları gösterdik, yarı üryan kadınlar, kadın kılıklı oğlanlar, sarmaş dolaş karılar, kızlar:
Memlekette kan gövdeyi götürüyor, şunların yaptıklarına bak!” Birden afalladı, biz bu defa başka bir gazeteyi alıp, birinci sayfasını gösterdik… Baştan aşağı yolsuzluk, hırsızlık, devlet soygunu haberleriydi: ‘Memlekette kan gövdeyi götürüyor, şunların yaptıklarına bak!’
Sonra ekledik: ‘Ahlaksızlık, hırsızlık, devlet soygunu ayıp olmuyor da, doktorlar emeğimizin hakkını istiyoruz, diye yürüyünce mi ayıp oluyor?’
* * *
Dostumuz, ‘Ama canım!’ diye itiraz edecek olunca biz lafımızı sürdürdük: ‘Doktorların yürüyüşünü yasaklarsın fakat, hırsızların soygununu durduramazsın. .. Hırsızların soygununu durdurabilirsen, doktorların yürümesine de gerek kalmaz… 30 yıllık bir doktor, 10 milyon lira aylık alamıyorsa, doktorlar yürür. Vergi kaçırandan kaçırdığı vergiyi almak şöyle dursun, adını bile saklarsan, doktorun yürüyüşüne nasıl engel olacaksın?’
* * *
Durdu, düşündü; kendisine bir doktorun yazdıklarını okuduk, yanlış tedavi yüzünden insanların başına gelenleri anlatan bir habere ‘Tıpta terör’ başlığının atılmasına kızmıştı… O haberde sözü edilen insanların başına gelen olayları ne küçümsüyor, ne de örtülü kalmasını istiyordu…
* * *
Ya ne istiyordu? Ona göre tıpta terör şunlara denilirdi… Tıpta terör; 3-4 tane Tıp Fakültesi varken ve daha bunlara bile yeterli eğitim sağlayacak düzenlemeler yapılmadan 27 tane daha Tıp Fakültesi açmaktır. Tıpta terör; 100-200 kişilik olması gereken sınıflarda 500 kişinin okutularak mezun edilmeye çalışılmasıdır. Tıpta terör; yüzde 2,5 oranında bütçe payı ayırarak sağlık hizmetlerinin yürütülmeye çalışılmasıdır. Tıpta terör; ilkokul mezunu bile olmayan belediye temizlik işçisinin yarısı kadar maaş vererek doktorları ve sağlık personelini 24 saat çalışmaya zorlamaktır.
* * *
Tıpta terör; modernleşme ve yenileşme sağlanmadan, gerekli aletleri alıp alt yapıyı hazırlamadan insanlardan en üst düzeyde hizmeti beklemektir. Tıpta terör; şartları muayenehane olarak bile hizmet vermeye uygun olmayan yerlere, poliklinik ve hastane ruhsatı vererek hızla çoğalmalarını sağlamaktır. Tıpta terör; yasal olarak, Türkiye’de doktorluk yapması mümkün olmayan insanların doktor olarak çalışmasına izin vermektir. Tıpta terör; dört duvar inşa edip, içine bir muayene masası ve tansiyon aleti koyarak ve bir doktorla hemşireyi burada çalışmaya zorlayarak, halkı sağlık merkezi açtık diye kandırmaktır.
* * *
Tıpta terör; sorunları ilgililere anlatmaya çalışan, fikrini açıklayan meslek kuruluşu mensuplarını sürgüne göndermektir. Tıpta terör; sağlık sektörü ve sağlık sorunları hakkında hiçbir bilgi ve eğitime sahip olmayan insanların, bu konuda karar verecek danışmanlar olarak atanmalarıdır. Tıpta terör; sadece bazı reklam meraklılarını memnun etmek için herkesin bildiği ve uyguladığı tedavi yöntemlerini yeni ve tek kişi tarafından uygulanıyor gibi yayımlayarak halkı kandırmaktır.”
* * *
Bu yazı 17 yıl önce bu köşede yayımlanan bizim yazımızdır.
Ankara’da Tabip Odası’nın yürüyüşünde, yazı büyütülmüş, çerçevelenmiş ve en önde taşınmıştır: 25.10.1993.. .
17 yıl önce…
Bugün hâlâ geçerliyse, kabahat yazıda mı?