Tam Gün Yasası’na itirazlar devam ediyor
Tam Gün Yasası’nın çıkarılma sürecinde özellikle tıp fakültesi öğretim üyeleri, doktorlar hazırlanan yasaya çeşitli kitlesel gösteri ve eylemlerle tepki göstermişlerdi.
Hocaların, doktorların itirazlarının tekrar gündemde olmasının en önemli sebepleri; Tam Gün Yasası gereğince devlet hastanelerinde çalışan doktorların 30 Temmuz 2010’a kadar ya muayenehanelerini açık tutarak kamu görevlerinden ayrılmak ya da görev yaptıkları hastanede kalmak arasında seçim yapmaları, 31 Temmuz 2010’a kadar zorunlu mesleki sorumluluk sigortası yaptırmaları gerekliliğidir, yine yasaya göre tıp fakültesi hocalarının da 31.01.2011 tarihine kadar görev alacakları yer konusunda karar vermeleri istenmektedir.
Tam Gün Yasası’yla ilgili 25 Ocak 2010 tarihinde yazdığımız yazıda doktorların, üniversite hocalarının düşüncelerini, yasanın gerekçesini, daha önceki uygulamaları ve gelinen noktayı yazmıştık. Yine o yazıda değerli görüşleriyle yazımıza katkıda bulunan İ.Ü’den Prof. Dr. Fuat Demirkıran’ın görüşlerine yer vermiştik. Bu yazıda Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve üniversite hocaları ile görüşmelerimizdeki açıklamaları dile getirmek istiyorum.
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Bşk. Prof. Dr. İsmail Mete İtil “Yeni yasada sağlığın tamamen paralı hale geldiği bir sisteme doğru gidilmektedir. Muayenehaneler bozuk sistemin sorumlusu olarak gösterilmekte ve hasta ile hekim arasındaki para ilişkisinin kesildiği iddia edilerek hastanın her adımda para verdiği bir sistem olumlanmaktadır” şeklinde açıklama getirmektedir. Memorial Hastanesi’nden Prof. Dr. Bingür Sönmez de “Getirilmek istenen yöntemin sakıncalı yönü, Bakanlığın özel ve devlet arasındaki geçişleri kısıtlayabilmek için yaptığı uygun olmayan düzenlemelerdir. Bir tercih yapıldıktan sonra o tercihten geri dönememe, Bakanlığın hiç görevi olmamasına rağmen özel hastanelerin kadrolarını devlet hastanesi gibi sınırlaması doğru değildir” yaklaşımıyla yasaya bu noktada itirazda bulunmaktadır.
İ.Ü’den Prof. Dr. Tamer Erel, yeni yasadaki doktorların ücretlendirilme kıstaslarına ilişkin “Performans kriterlerine göre çok riskli bir operasyon ile aynı sürede bakılabilecek daha risksiz sayılabilecek teşhis aynı ücretlendirilmeye tabii tutulmaktadır. Bunun sonucunda da doktorlar riski gerektirecek ameliyat gibi işlemlerden kaçınacaklardır. Hastalar kendilerini ameliyat edecek doktor bulamayacaklardır” açıklaması ile toplum sağlığının risk altına gireceğine işaret etmektedir. İ.Ü’den Prof. Dr. Yavuz Dizdar da “Hekimler arasında sayıları beşi onu geçmeyecek arsız bir kesim var, bunlar hastayı gerçekten Kunta Kinte yerine koyuyorlar. Oysa doktorların yüzde 90’ı da altyapı yetersizliklerine rağmen elinden geleni tam kapasite yerine getiriyor. Tam günün yeni Kunta Kinteleri işte bu arkadaşlarımız olacaktır” diyerek gerçek mağdurun kim olacağını ortaya koymuştur.
İ.Ü’den Prof. Dr. Sezai Şahmay’a göre yasa, doktorları sadece baktıkları hasta sayısına göre değerlendirirken bilgi, emek ve tecrübeyi yok saymaktadır. Bilimsel makaleler veya konferanslar değerlendirmeye alınmamaktadır. Şahmay, “Bir veterinerin ineği doğurtması 610 lirayken bir doktorun bir kadını doğurtmasına biçilen ücret 220 lira” sözleriyle yasayla doktorların ucuz işgücü haline getirilmeye çalışıldığını ifade etmektedir.
25.01.2010’daki yazıyı bitirirken bu yasanın uygulanması halinde doğacak olumsuzlukları sıralamış, sağlığın ticarileştirilmesine ve tıp alanında kalitenin düşmesine neden olacağına ilişkin öngörüde bulunmuştuk. Sayın Şahmay bu yasa yüzünden eskiden okul birincileri arasından ancak en başarılılarının seçildiği doktorluk mesleğinin kan kaybedeceğini ve artık kimsenin bu mesleğe rağbet etmeyeceğini dile getirmektedir. Dileğimiz CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü yasanın iptal edilmesi. TTB, bize yaptığı açıklamada, “Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na yasa hakkında görüşlerini sunma olanağı tanınması için talepte bulunduğunu, başkanlığın yasa ile ilgili tarafların sözlü açıklamalarını 31 Temmuz 2010 tarihinden önce dinlemeye karar verdiğini” belirtmiştir. Şükrü Kızılot’un 26 Haziran 2010’daki köşesinde söylediği gibi, “Tam Güm Yasası” gümlemeden tek umut, Anayasa Mahkemesi’nin bu düzenlemeyi iptal etmesidir. Şimdi söylenecek tek söz, “İyi ki bu ülkede yargı var” olacaktır ve en önemlisi yargının daha da bağımlılaştırılmamasıdır; çünkü unutmayalım ki bir gün herkes adaletin kapısını çalmaya ihtiyaç duyacak, yargı bir gün herkese lazım olacaktır.