Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"Ahmet BEŞKARDEŞ" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

Kışın alınan kilolar psikolojiyi bozuyor

Bahar geliyor ve havalar ısındıkça insanın da içi ısınıyor. Kış boyunca alınan kilolar artık daha fazla göze çarpıyor. Kıyafetlerin çoğu dar geliyor. Birçok kişi zayıflamak adına diyet yapıyor ve spor salonlarına gidiyor.

İstanbul – Kilolar sadece bedenen değil ruhen de bizi etkiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, kilo kontrolünün özellikle kadınlarda depresyonu tetikleyen bir unsur olduğunu belirtiyor ve depresyona varabilecek kilo problemleri ile ilgili şunları anlatıyor.

Kilo alımı ruhsal problemlere yol açıyor

e-kolay’dan alınan habere göre beslenmedeki yanlış alışkanlıklar, yaşanan iş stresi ve benzer birçok problem ile kilo alımı hızlı olarak gerçekleşebilir. Alınan kilolar ise fiziki ve ruhsal birçok probleme yol açabiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, kilolu olup da “ben kendimle barışığım” diyenlerin çoğunun gerçeği yansıtmadığını ifade ediyor ve ekliyor:

“Aslında kilo, başlı başına yoğun bir anksiyete nedenidir.” Kilo almanın depresyona neden olabileceği gibi depresyonda olmanın da kilo almayı beraberinde getirebileceğini belirten Yavuz, kilo almanın muhtemelen artan stres veya duygusal bir aksaklık sonucu ortaya çıkacağını söylüyor.

Kilo almaya başlayan kadın kendini sorgulamalı

Dr. Yavuz, yemek yemenin birçok kadın için hem rahatlama hem de kızgınlık kaynağı olabileceğini, spor yapmaktan kaçan ve kilo almaya başlayan bir kadının mutlaka kendini sorgulaması gerektiğini söyledi. Durumun kısa bir süre sonra kısır döngüye dönüşeceğini ve kilolu olma gerçeğine daha fazla yemek yiyerek karşılık verip spor yapmaktan kaçınarak kiloların alıp başını gidebileceğini vurguladı.

Depresyon sonucu kilo alan bayanların antidepresan konusunda dikkatli olmaları gerektiğini aktaran Dr. Yavuz, “Böyle bir tedavinin sonucu yine kilo almak olabilir, bu antidepresanlardan kaçmak için bir neden değildir fakat fazla kilolarla baş etmek için kullanılacak bir yöntem de değildir” açıklamasını yaptı. Depresyon nedeniyle ilaç kullanan kişilerin kilolarını sık sık takip etmeleri, eğer kontrolsüz bir kilo alma söz konusu ise derhal hekimleri ile görüşmeleri gerektiğini özellikle vurguladı.

Hamilelik geçirenler ve masa başı çalışanlar risk altında

Dr. Mehmet Yavuz, kadınların kilo almaya en müsait oldukları dönem olarak bilinen gebelik dönemi ve sonrasında vücutta kalan fazla kiloları atmak için bir çaba harcanmıyorsa ve gerçekleşen birden fazla doğum varsa yine şişman adayı bir kadınla karşı karşıya kalırız açıklamasında bulundu. Doğum dışında kadının hayatında oluşan çeşitli değişiklikler nedeniyle fiziksel aktivitelerinin azalması, örneğin bedensel olarak aktif olduğu bir işten masa başı bir işe geçmesi, iş bırakma veya emeklilik, araba kullanmaya başlamak gibi nedenlerle enerji tüketiminin azalmasının da kilo kontrolünde sorunlara yol açtığını söyledi.

Dr. Yavuz, şişmanlığın artışına neden olan etkenler arasında yaşlılık, beslenme alışkanlığının ayaküstü yenen tost, sandviç, pizza gibi hazır yiyeceklere kaymasının da bu duruma zemin hazırladığını belirtti. Ayrıca toplumda yaşamanın, evliliğin, alkol tüketimindeki artışın ve en önemlisi genetik özelliklerin de kilo almada etkili olduğunun altını çizdi.
 

Depresyondan kurtulmak için beslenmenizi değiştirin

Toplum olarak beslenme tarzının özelliklerinin de şişmanlık için belirleyici olduğunu vurgulayan Dr. Yavuz, çok yağlı yemek türleri fazlaca tüketiliyorsa ya da özellikle sanayileşmekte olan ülkelerde tercih edilen hazır yemek türleri tüketiliyorsa şişmanlığın toplumsal bir sorun haline gelebileceğini belirterek bireyleri beslenme alışkanlıklarını değiştirmeleri konusunda uyardı.

Dr Mehmet Yavuz, kişilerin daha sağlıklı beslendikleri sürece hem kilo vereceklerini hem de depresyondan kurtulabileceklerini açıkladı.

Kilo Depresyonundan Kurtulmak için öneriler…

Dr. Yavuz, kilo vermek için ya da almamak için dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralıyor:

— Sabah kahvaltısı yapın. Öğün sayısını azaltmadan 3 öğün yemek yiyin, hatta ara öğünlerle günlük öğün sayınızı arttırın.

— Sebze ve meyve tüketimini artırın.

— Alkol tüketiminizi azaltın veya tamamen bırakın. Alkol, yüksek kalorisi nedeniyle gün boyu tatlı isteğinizi de artıracaktır.

— Çikolata, bisküvi gibi besin değeri düşük ama kalorisi yüksek besinler yerine taze veya kurutulmuş meyve yiyin.

— Yemeğinizi yavaş yiyin. Hızlı yemek yediğinizde, doyduğunuzu anladığınız zaman zaten gerektiğinde fazla yemişsinizdir.

— Hayvansal yağlardan kaçının. Tavukların derilerini, etlerin yağlı kısımlarını ayırın.

— Katı yağlar yerine, zeytinyağı, ayçiçeği yağı ve mısırözü yağı gibi bitkisel yağlar kullanın.

— Bol su için.

— Mümkünse her gün aynı saatte kalkın.

— Yemeklerden sonra dişlerinizi fırçalayın. Diş fırçaladıktan sonra muhtemelen canınız bir şey yemek istemeyecektir.

— Tatlı yemekten kaçının. Daha az tatlı tüketin.

— Tuz ve şeker kullanımınızı azaltın. 

Hayalleri süsleyen meslekler

 İş ve insan kaynakları sitesi yenibiris.com, düzenlediği anketle, çalışanların hayallerini süsleyen meslekleri araştırdı. AA İstanbul- Sitenin üyeleri arasında yaptığı ve 21 bin 384 kişinin katıldığı ankette ”Geçim sıkıntısı olmasa hangi işi yapardınız?” sorusuna yanıt arandı.

Anket katılımcılarının yüzde 25’i bu soruya ”sporcu”, yüzde 22,1’i ”tiyatrocu” yanıtını verdi.

”İşinden memnun olanlar” ve ”yine de şu anda yaptığım işi yapardım” diyenler yüzde 12,1 oranıyla üçüncü sırada yer aldı.

Katılımcıların yüzde 11,4’ü ”dansçı”, yüzde 10,9’u ”yazar” olmak istediğini kaydetti. Bu meslekleri sırasıyla yüzde 9,6 oranıyla ”müzisyenlik”, yüzde 5,3 oranıyla ”şarkıcılık” ve yüzde 3,6 oranıyla ”şairlik” izledi.

Orta yaşlı kadınların hafızalarının, aynı yaş grubundaki erkeklerin hafızalarından daha iyi olduğu bildirildi.

 İngiliz Daily Telegraph gazetesinin haberinde, 50 yaşındaki kadınların hafıza testlerinde aynı yaştaki erkeklerden daha iyi performans gösterdikleri, kelimeleri daha hızlı ve daha doğru hatırladıkları belirtildi.

Londra Üniversitesi’nden bir grup bilim adamının yaptığı araştırma çerçevesinde, 9600 kadın ve erkeğe hafıza testleri yapıldı. Deneklerden önce 10 kelimeyi hatırlamaları, 2 dakika sonra bu kelimeleri tekrar anımsamaları ve 5 dakika sonra da 10 kelimeden 5’ini saymaları istendi.

Kadınların her üç testte de erkeklerden daha başarılı oldukları gözlenirken, araştırmayı yürüten bilim adamlarından Matthew Brown ve Brian Dodgeon, erkeklerin sözlü hafıza testlerinde, özellikle de ertelenen hafıza testinde kadınlardan önemli ölçüde daha başarısız olduklarını söylediler.

Hafıza testlerinin ilkinde kadınların erkeklerden ortalama olarak yüzde 5, ikinci testte yaklaşık yüzde 8 daha başarılı, üçüncü testte de erkeklerden daha hızlı oldukları görüldü.

Yapılan dördüncü testte deneklerden bir dakika içinde hatırlayabildikleri kadar çok hayvan ismi söylemeleri istenirken, erkek ve kadınların bu testte ortalama 22 hayvan ismiyle aynı sonucu elde ettikleri ortaya çıktı.

VEDA FİLMİNİ  EŞİM VE BİR ARKADAŞ GRUBUMUZLA BİRLİKTE İZLEDİM.  BU SİNEMA FİLMİNİN DENİZ SOM VE ÇOK SAYIDA YAZARDAN OLUMSUZ ELEŞTİRİLER  ALDIĞINI GÖRÜYORUM.
 
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İLE İLGİLİ BELGESEL VE KURGUSAL FİLMLERİN ÇEKİLMESİNİ ÇOCUKLUK YILLARIMDAN BERİ BEKLER DURURDUM…SONUNDA YERLİ YAPIMCILARIMIZ VE KURGU YAZARLARIMIZ, DÜNYA ÖLÇEKLERİNDE KISITLI SAYILACAK BÜTÇELERLE BU AÇLIĞIMIZI VE BEKLENTİLERİMİZİ KARŞILAMAYA ÇALIŞTILAR…KANIMCA, ÇOK DA İYİ YAPTILAR.
 
BİZ BU FİLMLERİ GÖRDÜK, ŞİMDİ TARTIŞIYORUZ VE DAHA DA TARTIŞACAĞIZ. ANCAK HER YENİ FİLMDE ATAMIZIN DEĞİŞİK VE PEK İYİ BİLİNMEYEN, AÇIKLANMAMIŞ, İNSANCIL BİR YÖNÜNÜ
KEŞFEDİYORUZ. LİVANELİ’NİN KURGULAMASI ATATÜRK’ÜN EN YAKIN DOSTU VE YAVERİ SALİH BOZOK’UN ANILARINDAN YOLA ÇIKILARAK HAZIRLANMIŞ BİR ÇALIŞMAYA DAYANIYOR.
DOĞAL OLARAK FİLMİN GENELİNDE BOZOK’UN ORANTISIZ BİÇİMDE FAZLA GÖRÜNMESİ KİMİLERİNİN TEPKİSİNİ ÇEKEBİLİR. ZÜBEYDE HANIM ROLÜNDE DOLUNAY SOYSERT, LATİFE HANIM
ROLÜNDE EZGİ MOLA, FİKRİYE HANIM’IN TİPLEMESİ KİMİLERİNE GÖRE “HAFİF” KALMIŞ OLABİLİRLER. HATTA BİR ARKADAŞIM, “BEN FALANCA ROLÜ FİLANCA OYUNCU GİBİ OYNARDIM…
BU ROLDE MARLON BRANDO OLSAYDI ŞÖYLE YAPARDI…” GİBİSİNDEN ELEŞTİRİLER YAPMAYA KALKIŞTI…ASLINA BAKARSANIZ, FİLM YAPIMCILIĞI, SİNEMA YÖNETMENLİĞİ, SETİN
DÜZENLENMESİ, OYUNCULARIN SEÇİMİ GİBİ NİCE KONULARDA EN İYİYİ YAKALAMAK OLDUKÇA KARMAŞIK VE YETENEK+BİLGİ+DENEYİM VE BOL PARASAL OLANAKLAR GEREKTİREN BİR
ALANI KAPSIYOR. ULU ÖNDERİMİZİ İLK GENÇLİK YILLARIMIZDAN BU YANA BELLİ KAYNAKLARDAN OKUYARAK VE DUYARAK GÖZLERİMİZİN ÖNÜNE GETİRDİK DURDUK. DOĞAL OLARAK,
FARKLI YAKLAŞIMLAR GETİRENLERE İÇGÜDÜSEL VE DUYGUSAL TEPKİLER DE VERİYORUZ.
 
SALİH BOZOK’UN OĞLU VE TORUNU GEÇEN GÜN BİR KANALDA FİLMDEKİ SALİH BEY’İN KENDİ BİLDİKLERİ VE TANIDIKLARI KİŞİLİKLE EKSİKSİZ ÖRTÜŞTÜĞÜNÜ, FİLMİ ÇOK BAŞARILI
BULDUKLARINI, FİLM EKİBİNİ GÖNÜLDEN KUTLADIKLARINI BİRKAÇ KEZ VURGULADILAR. BUNU FİLMİN DEĞERLENDİRMESİNDE BİR ÖLÇEK OLARAK ALAMAZ MIYIZ?
 
BELGESEL VE TARİHİ FİLMLER ÇEKİMİ GİBİ ALANLARDA UZMANLAŞAN, AVUSTRALYA DOĞUMLU, ON  YILDIR ÜLKEMİZDE YAŞAYAN VE HALEN “KÖSEM SULTAN” FİLMİNİN ÇEKİMLERİNİ
YÖNETEN TARKAN-CEM ÖZEL İKİZLERİNİ TANIDIKTAN SONRA ONLARLA BAZI İLGİNÇ VE EFSANELEŞMİŞ KİŞİLERİN FİLM KURGULAMALARINI HAZIRLAMAK ÜZERE SÖZLEŞTİK…BAKALIM
İLERİDE BİZ DE BİR ATATÜRK FİLMİ YAPMAYI DÜŞÜNEBİLECEK KADRODA YER ALABİLECEK MİYİZ? ANCAK İLERİDE BİZE BÖYLE BİR OLANAK VERİLİRSE, KESİNLİKLE TARIK KONAL KARDEŞİME
DANIŞMADAN FİLMİN ÇEKİMİNE “MOTOR” DEDİRTMEYECEĞİM…
 
SEVGİ VE SAYGILARIMLA
 
M. CEMAL BEŞKARDEŞ

Benim ülkem; kadın olmanın, devrim ve kanunlarla dünyaya göre erken kabul edilerek onurlu sayıldığı ve kadınların öncülüğünde aydınlanmayı uzun zamandır hak eden bir ülkedir.

Oysa ki, 1924’te Eğitim ve Öğretim birliğini sağlayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 1926 Türk Medeni Kanunu’nun kabulü, 1934’te seçme ve seçilme hakkının elde edilmesinin üstünden neredeyse bir asır geçmiştir. Bugün, Avrupa genelinde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, Türk kadınının parlamenter siyasetteki temsil oranı yüzde 9,1 olarak saptanmaktadır. Tüm dünyada bu istatistik bizi sondan üçüncü sıraya yerleştirmektedir. Tarih, erkek egemen bir sistemin devamı ve yönetsel sorunların gölgesinde bu topraklarda yerinde saymanın veya yetersizliklerin sonucunu sıklıkla kaydetmiştir. Bu durum yüklenilmesi gereken bir günah olarak kadınlara mal edilemez. Kadının adeta bir köle ve meta gibi konumlandırılacağı bir toplum modeline doğru sürükleniyorken, dünyada eşi ve benzeri bulunmayan bir fırsatla Atatürk devrim ve kanunlarıyla, bizim için planlanmış bir karanlığa çalım atmayı başarmış mücadeleci ve özgün bir halk modeliyiz.. Kimileri, tepeden inme olarak yorumladıkları bu devrimlerin, ne endüstri devrimini ne de aydınlanmayı yaşamamış bir toplumun neredeyse şeriatın keskin kılıcının korkusuna doğru itilebileceğinin veya bağımlı ve basiretsiz bir toplum olarak sonsuza dek hizmet eden konumunda kalacağımız tespitini yapmaktan kaçınmaktadır. Benim ülkem, gaflet ve delaletten bir an önce kurtulabilen akıllı ama yatırım yapılmayan kadınların yaşadığı güzel bir ülkedir. Bu yüzdendir ki kadının, devrim ve kanunlardaki yeri daima birinci sınıf bir yer olarak kurgulanmış; çağdaşlaşmanın önderleri olarak görülmüş ve ileride durmayı görev kabul eden bir anlayışa hazırlanmışlardır. Benim ülkemde, kurtuluş mücadelesi kadınların baskın gücüyle verilmiş bir ülkedir. Bu ülkenin kadını  emekçidir, fedakardır, mücadelecidir, paylaşımcıdır, değerlerine ve ülküsüne bağlıdır, kırılgandır ancak inatçı ve sorgulayıcıdır, çoğu azdan var edebilendir… Şeyhlerin,  şıhların, masalcıların, kralların, şarlatanların üç adım gerisinden gelmeyi hak etmediğini bilerek yürümüştür bu yolu… Hak edilmiş haklarından haberdar olmayı pekala bilir; eğer öğretilmemek için özel bir çaba harcanmazsa, yeterince dersliği, aydın öğreticileri, istihdam olup örgütleneceği alanları, koltuğunun altına sıkıştırılmış kitapları olabilirse… Bu ülkenin kadınları, bu ülkenin bağımsızlığı için direnmiş kadınlardır. Örgütlü hareketin gücünü, tesadüfen bile bir araya gelebildiğinde sezgisel olarak dahi keşfedip düşünce üretebilecek potansiyele sahiptir; eğer yalnızca seçim sandığı için bir ‘sürü’, siyasi oluşumlar için vitrin, tüketim unsurları için banknot, evlerimiz için ucuz işçi, düzenin devamı için çaresiz katılımcılar olarak görülmezlerse… Bir toplumda kadınlar için sığınma evleri açmak, kadınları güvence altına almak değildir. Kadının birey olabilmesinin önünü açmak, kadını beyin takımının içinde konumlandırmak, yönetimi kadınla paylaşmak, kadını kendi niteliklerine göre doğru yerlerde bir vatandaş olarak değerlendirebilmek, temel hak ve özgürlüklerinden bahsedebilmek demektir. Parlementoda kadını bir klanın veya feodalitenin rızası ve lütfuyla o sıralara oturtulmuş bir model olarak görmeyi bırakır;  daha fazla kadın diplomat, bilim insanı, hukukçu, siyaset bilimcisi, sanatçı, sendika başkanı, yönetici, edebiyatçı, filozof ve birçok alanda önce kendi kendine yetebilen sonra da toplumuna hizmet edebilecek yeterlikte birey yetiştirme cesareti gösterebilirsek yol alabiliriz. Böylece “kadın şair”, “kadın kaymakam”, “kadın milletvekili” gibi, mesleklerin önüne cinsiyet ayırımı içeren belirleyiciler eklemeden yaşayıp gitmeyi pekala başarmış oluruz.
Çarşaflarının iki parmak aralığından, dünyaya iflah olmaz bir şiddetin hüküm sürüp gittiği çaresizlik ifadesiyle bakan ülke kadınlarının dertlerini, iyi gözlemleyen  ve kendi gerçekliklerinin iyileştirilmesi adına hep daha fazla çaba harcayan kadınlar öncelikle Türkiye Cumhuriyeti kadınları olmalıdır. Bugün hala kadınlarının % 20’sinin okur yazar olmadığı bir ülkede, medeni nikahı olmadan yaşamaya zorlanan, aile içi ve dışı şiddete yüksek oranda maruz kalan, kişilik haklarından nasibini alamayan, ilkel ve kapalı alan koşullarında yaşamaya doğru itilen kadınlarımızın haklarını bir kez daha düşünmemiz gerekiyor. Cumhuriyet’in kadına sağladığı en önemli hak, kadın ve erkek eşitliğini öngören düzenlemelerdir. Bugün, yalnızca haklarını talep eden bir kimlik olmanın ötesinde, çağdaşlaşmaya çalışan kadının üstlenmesi gereken sorumluluklar vardır. Mesleği, ekonomik özgürlüğü, olumlu koşulları ve yeterli olanakları olup da, zamanını hoyratça ve bilinçsizce harcayabilen kadın örnekleri, bu toplumu yaşadıkları süre boyunca biraz daha ileriye götürebilmek için kendilerini sorumlu hissetmek durumundadırlar. Kadının hangi şartlarda olursa olsun gerçek emekçiler olduğunu anımsayacak olan eğitimli kadın, koltuğuna çantasını sıkıştırıp sadece tüketici rolünü üstlenmeden kendisini gerçekleştirebilen, toplumuna ve güncel gerçeğine duyarlı varlığıyla, güce gereksinimi olan kadınlar için bir model oluşturabilmelidir. Cumhuriyet kadınlarının bu ülkede daha fazla sorumluluk almaya mecburiyetleri vardır. Post-gerici bir zihniyet ancak ve ancak bu koşullarda alt edilebilir ve kolektif bilincin yine kadınların öncülüğünde oluşabileceği anlaşılabilir. Türkiye Cumhuriyeti kadını, çağdaşlaşmanın temel değeridir. Gerçek demokratik yatırımlardan biri, ailenin toparlayıcısı ve toplum dinamiğinin yapıtaşı olan kadınların özgürleşmesine yönelik planlamalardır. Kadın ve erkeğin bir bütün olarak algılanabildiği uygar bir toplum umuduyla…

İtalya’da yaşayan yönetmen Ferzan Özpetek, son filmi “Serseri Mayınlar”ı Roma’da tanıttı.

İtalya’da bir filmi ilk defa 500 kopya çıkan Ferzan Özpetek, filmin Roma’daki ön gösteriminde büyük alkış aldı.

“Karşı Pencere” adlı filmiyle de daha önce İtalya’da büyük başarı gösteren Özpetek, yeni filmine dair bu zamana kadar gelen tepkilerin, beklemediği şekilde çok güzel olduğunu ifade etti.

Filmin ön gösterimleri için kuzeyden güneye İtalya’nın birçok kentini dolaştıklarını anlatan Özpetek, “Filmi izlerken 4 yerinde alkışlıyorlar, sanki tiyatro gibi. Bu çok ilgimi çekti, hoşuma gitti” dedi.

“Serseri Mayınlar” filmi için, “güldüğün, ağladığın, biraz şizofreni olduğun yerleri var” ifadesini kullanan Özpetek, “Zaten ben seyircinin sürekli heyecan duymasını çok istiyorum. İnsanları güldürüp, düşündürmek benim çok hoşuma gidiyor. Cahil Periler’de de, Karşı Pencere’de de bu vardı ama Serseri Mayınlar’da biraz daha belirgin” diye konuştu.

Screen İnternacional adlı sinema dergisinde filmle ilgili çıkan yazıda kullanılan, “Özpetek, İtalya’nın Almodovar’ı”, “Özpetek, İtalyan sinemasının modern Rönesansçısı” ifadelerinin hoşuna gittiğini söyleyen yönetmen, “Bu tip güzel yazılar filmin uluslararası alanda yayılmasına çok yardımcı oluyor. Hamam’dan sonra ilk defa benim bir filmim yabancı basında bu kadar güzel tepkiler aldı. Film şimdiden, Avustralya, Fransa, Almanya, İspanya, İngiltere gibi 16 ülkeye satıldı” dedi.
 

Türkiye galası Gaziantep’te

Diğer filmlerinden farklı olarak, “Serseri Mayınlar” filmi neredeyse İtalya ile aynı zamanda, mart ayı sonunda, Türkiye’de de gösterime girecek olan Özpetek, bunu sadece bir an önce galaları bitirmek istemesinden yaptığını belirtti.

Özpetek, “Neden gala yeri olarak Gaziantep’i seçtiniz” sorusu üzerine ise “Mükemmel Bir Gün filmi sırasında Gaziantep’te hiç beklemediğim, beni şaşırtan bir tavır vardı. Çok sıcak karşılandım. İnsanların sinema bilgisine, benim sinemamı tanımalarına çok şaşırdım. Ondan geri dönüyorum. İstanbul’da gala artık hoşuma gitmiyor. Keşke artık böyle başka yerlerde galalar yapılmaya başlansa” diye konuştu.

“Bu zamana kadar Hamam filmi dışında Türkiye’de iyi giden bir filmi olmadığını” söyleyen Özpetek, bunun sebebini açıklarken, “Sonuçta insanlar, alt yazılı olan İtalyan bir filme gidiyorlar” ifadesini kullandı.

Özpetek, filmde “Kutlama” adlı şarkısını kullandığı Sezen Aksu’nun, filmi izleyen ilk 3 kişiden biri olduğunu ve ünlü sanatçının da Gaziantep’e geleceğini belirtti. Özpetek, Sezen Aksu’nun filmi çok beğendiğini ve “Sen ortalığı yakmışsın. Bu film için çok güzel şeyler olacak” diyerek kendisine destek çıktığını anlattı.
 

“Beni Oscar’a göndermezler”

“Birçok ödül aldınız. Belki de tek eksik Oscar” yorumu üzerine, “Beni Oscar’a göndermezler” diyen Özpetek, şöyle devam etti:

“Beni, Türkiye’de ‘İtalyanlık var’ diye, İtalya’da da ‘Türklük var’ diye Oscar’a göndermezler. Onun için ben bu konunun üzerine taş koydum. Oscar’a rahat gidecek film Karşı Pencere idi. Gitmedi. Ama ben artık hiç bunlara takılmıyorum. Almanya mesela Fatih Akın’ı Oscar’a gönderdi çünkü Almanlar Türk yabancı olmasına alışkınlar. İtalya’da tam tersi. Bana halen ‘iyi İtalyanca biliyorsunuz’ diyenler oluyor. Ama ben aldırmıyorum.”

Özpetek, Eylül ayına doğru Türkiye’de çekmeyi planladığı filmle ilgili olarak ise “Henüz kesin bir şey yok” dedi ve program değişikliği olabileceğini ima etti.

Öte yandan “Serseri Mayınlar” filmini çektiği, İtalya’nın güneyindeki Puglia bölgesine övgüler yağdıran Özpetek, “İtalya’nın tekrar kendini düzeltmesi için buna Puglia’yı örnek alarak başlaması lazım. Puglia’da mesela kolyeler satmaya çalışan zenci bir adamla o bölgedeki insanlar arasında öyle bir diyalog var ki, on dakika sonra şakalaşmaya başlıyorlar. Bu Roma’da olacak bir şey değil. Roma’da, ‘Git, yaklaşma yanımıza derler'” diyerek, İtalya’nın özellikle kuzey bölgesinde görülen göçmen karşıtı politikaları eleştirdi.
 

İşsizlik ödeneğine başvuranlar arasında her meslekten işsiz bulunuyor. Başvurularda beden işçileri, büro memurları, satış elemanları, muhasebeciler, güvenlik görevlileri, şoförler, garsonlar ve sekreterler başı çekiyor.

 Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) verilerine göre, ocak ayında işsizlik ödeneğine yapılan başvuruların meslekler itibarıyla dağılımı, işsizliğin hemen her meslek grubundan çalışanları tehdit ettiğini ortaya koydu.

İşini kaybeden 53 bin 128 kişi ocak ayında kuruma başvuruda bulundu. Başvurularda başı beden işçileri çekti. İşsizlik ödeneğinden yararlanmak için başvuruda bulunan beden işçilerinin sayısı 19 bin 972’yi buldu.

Beden işçilerinin başvurusunu 3 bin 626 başvuruyla büro memurları izledi. Başvuru sahipleri arasında çeşitli niteliklerde bin 941 şoför yer aldı. Başvurularda satış elemanı, muhasebeci, güvenlik görevlisi, garson, sekreter mesleklerinden işini kaybedenler de öne çıktı.

Yaş gruplarına göre dağılıma bakıldığında ise işsizliğin özellikle genç çalışanları tehdit ettiği göze çarpıyor.Ocak ayında işsizlik ödeneğine başvuran 53 bin 128 kişinin 28 bin 563’ünü 20-34 yaş grubundakiler oluşturuyor.

Eğitim durumuna göre yapılan dağılımda, işsizlik ödeneğine yapılan başvuruların 30 bin 269’unun ilköğretim mezunlarından geldiği görülüyor. İlköğretim mezunlarını 15 bin 432 başvuruyla lise ve dengi okullardan mezunlar izliyor. İşsizlik ödeneği için ayrıca 562 okur-yazar olmayan ve 4 doktora mezunu başvuruda bulundu.

Çağlardan beri insanların tedavi amacıyla bitkilere yönelmesinin birçok nedeni var. Son yıllarda bunun daha popüler olmasının nedeni, sağlık sigortalarının ve ilaçların fiyatlarının yüksek olmasıdır. Bazen de sorunlar için en sağlıklı ve doğal yöntem olarak bitkiler tercih ediliyor.

 Amerika Los Angeles’daki Cesars-Sinai Sağlık Merkezi’ne göre bitkiler tıbbi ilaçlara eş değer etkiye sahip değil. Ancak çoğu zaman oldukça yararlı olan bu bitkiler, ilaçlardan çok daha ucuz ve daha az yan etkiye yol açıyor.

Bu nedenle hastalar bitki tedavilerine ilgi duyuyor ve doktorlar da gün geçtikçe bitkilere daha fazla yöneliyor. Bazı bitkiler oldukça yararlı; ancak bazılarının doktor kontrolü dışında kullanılmaması gerekiyor.

e-kolay’ın haberine göre en faydalı 12 bitki ve faydaları şöyle:

1.Aloe Vera

Toplum arasında en çok bilinen ve kullanımına en çok rastlanılan bitki olan aloe vera, güneş veya kazalar sonucu oluşan yanıkların tedavisinde tercih ediliyor. Bitkinin asıl yararlı kısmı aloe vera yaprağı. Aloe vera yetiştirmek için tek gerekli şey ise su. Yaprağın içinden çıkan su yanıkların neden olduğu acıyı azaltıyor ve iyileşme sürecini hızlandırıyor.

2.Kızılcık Suyu

Kızılcık suyunun en çok bilinen yararı boşaltım sistemi sorunlarını çözmekteki etkisidir. Bakteriyel enfeksiyonu tedavi ederek sorunların çözülmesini sağlar. Kızılcık suyu, yüksek kolesterol ve kalp yetmezliği gibi sıkıntıları olan hastaların kalp sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. C vitamini yönünden de oldukça zengin olan kızılcık suyu, dişlerin çürümesini ve plak oluşumunu engeller. Kızılcığın içinde bulunan asitler bileşikler ise böbrek ve tümör oluşumunu önler.

3. Ekinezya

Ekinezya Amerikan yerlilerinin yaraları iyileştirmekte kullandıkları ve bilinen hiçbir yan etkisi olan bir bitkidir. Ekinezyanın içinde bulunan maddeler grip ve nezle virüslerine karşı etkili olduğu için özellikle grip mevsimlerinde tercih edilmektedir. Ekinezya bağışıklık sistemini güçlendirerek daha hızlı bir iyileşme sağlar. Boğaz ağrıları, öksürük ve tıkanıklık ekinezya bitkisi sayesinde kolayca atlatılmaktadır.

4. Siyah Yılan Kökü

Siyah yılan kökü, menopoz için önerilen ve bu yönüyle bilinen bir bitkidir. Siyah yılan kökü sinirlerin gevşemesine ve dolayısıyla menopoz döneminin kolay atlatılmasına yardımcı olur. Siyah yılan kökü, menopoz döneminde oldukça sıkıntı veren ateş basması ataklarını önler. Üreme sistemi üzerinde oldukça etkili olan siyah yılan kökü hormonları dengeleyerek menopozun yanı sıra adet öncesi sendromu ve kaslarda meydana gelen kramplar gibi durumların tedavisinde de kullanılır.


5. Günlük

Anadolu Sığla ağacı olarak da bilinen günlük ağacının gövdesinden elde edilen sakız, özellikle eklem iltihabı ve bursitin tedavisinde kullanılır. Aynı zamanda ishal ve solunum yolları şikâyetleri gibi sorunların tedavisinde de oldukça etkilidir. Ayrıca yüksek kolesterol, damla hastalığı, bel ağrıları, kas yangısı, fibromiyalji, obezlik, dizanteri ve göğüs hastalıklarına da iyi geldiği bilinmektedir.


6. Papatya

Genellikle çayı yapılarak içilen papatya, bağırsaklarda oluşan sorunları rahatlatmasıyla bilinir. Ayrıca mide bulantısı ve gastroentirit tedavisinde de kullanılır. Papatyanın rahatlatıcı özelliği hem çocuklar hem de yetişkinler üzerinde etkilidir. Uyumakta zorluk çeken çocuklarda güvenle kullanılabileceği gibi stres altında hissedildiği zamanlarda da yetişkinler tarafından tercih edilebilir.

7. Hayıt Ağacı

Hayıt ağacı menstural dönemi düzenler ve kadınlarda progesteron hormonunun salgılanmasını sağlar. Hayıt ağacı meyveleri yavaş etki eden ve ancak uzun süreli kullanımda etkilerini gösteren bir bitkidir. Hamile kalma sorunu yaşayan bayanlarda 1–2 yıl süreli kullanılır ve hamilelik başladığında kullanımına son verilir. Ayrıca adet öncesi dönemle ilişkilendirilen kramplar ve göğüs bölgesinde hassaslığa neden olan prolaktin hormonu üretim seviyesini de düşürür.

8. Kahve

İçerdiği kafein nedeniyle çoğu beslenme önerisinde yer almayan kahve, bazı durumlarda olumlu etkilere de sahiptir. Acının algılanmasını bloke ederek ağrıların azaltılmasında, bronşları açarak grip, soğuk algınlığı ve astım gibi rahatsızların tedavisinde kullanılabilir. Koreli bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre kahvenin içinde bulunan kafein, fiziksel dayanıklılığı da artırıyor.

9. Çuha Çiçeği Yağı

Çuha çiçeği yağı, genellikle romatoid artiridin etkilerini azaltmada ve kolesterolü düşürmede kullanılır. Çuha çiçeği obezlik, sindirim sorunları ve solunum yolları şikâyetleri için de tercih edilen bir bitkidir. Ayrıca adet öncesi sendromunu şikâyeti olan bayanlar tarafından da kullanılır. Ancak hamilelik söz konusu olduğunda kullanılmaması gerekmektedir.
 

10. Gümüş Düğme

Dayanılmaz ağrıya neden olan migrenin tam nedeni bilinmiyor. Bazı uzmanlar bu sorunun nedenini baştaki kan damarlarının genişleyerek sinirlere baskı yapmasından kaynaklandığını savunuyor. Gümüş düğme beyinde bulunan kan damarlarını rahatlatarak duyulan acıyı azaltıyor. Gümüş düğme bitkisinin diğer yararları ise doku ve eklemlerde meydana gelen iltihaplar azaltması. Ayrıca yüksek ateşin düşürülmesinde de oldukça etkili olan gümüş düğme, vücutta aspirin gibi işlev görürken yan etkileri olmadığı için daha çok tercih edilebilecek bir bitki.
 

11. Keten Tohumu

Susam tanelerinden biraz daha büyük olan keten tohumu, Omega–9 ve Omega–3 asitleri, lif, protein, manganez, magnezyum, çinko ve diğer bir dizi mineral açısından oldukça zengindir. Keten tohumu birçok soruna çözüm getirmesi nedeniyle geniş bir kitle tarafından tercih edilir. İşte mucize bitki keten tohumunun kullanıldığı bazı sağlık sorunları:

• Kolon ve göğüs kanseri
• Akne ve egzama gibi cilt problemleri
• Astım ve diyabet
• Yüksek tansiyon
• Romatoid artirit
• Kolesterol
• Bağışıklık sistemi sorunları
• Burkulmalar ve incinmeler
• Obezlik
• Saçlarda oluşan kepek
• Adet öncesi sendromu

Keten tohumunun bu özelliklerinden yararlanmak için ise evde hazırlanabilecek çok kolay bir tarifi de mevcut: 1 yemek kaşığı keten tohumunu öğüterek bir bardak ılık suyla karıştırın. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere 3 gün boyunca aynı karışımı için. Bu sayede sorunlarınıza çözüm bulabilirsiniz. Ancak elbette vücudun olumsuz tepki verebileceğini de göz önünde bulundurarak beklenenin dışında bir durum söz konusu olduğunda, doktorunuza danışın.

12. Sarımsak

Sarımsak pek beğenilmeyen bir kokuya sahip olmasına rağmen sağlık açısından oldukça yararlı bir bitkidir. Mikroplara ve virüslere karşı vücuda direnç kazandırdığı bilinmektedir. Sarımsak kolesterol ve yüksek tansiyonun düşürülmesinde, kan şekerini dengelemede, kanserle mücadelede, bronşitin belirtilerini azaltmada ve bağışıklık sistemini güçlendirmede oldukça etkilidir. Ayrıca soğuk algınlığına da iyi gelmektedir.

Bu yıl ‘En İyi Film’ dalında beş yerine 10 filmin yarıştığı Oscar’larda final bu gece. James Cameron’ın ‘Avatar’ı ile Kathryn Bigelow’un ‘Ölümcül Tuza’ı dokuz dalda yarışıyorlar. Cameron ‘Yıldırımın aynı yere iki kez düşme olasılığı çok azdır, kazanırsam şaşarım’ diyerek eski karısı Bigelow’a şans tanıyor.

Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin Oscar ödülleri ilk kez 1927’de verilmeye başlandı. 1940 ve 56’da sınıflandırmalara gidilerek yabancı film Oscar’ı da eklendi. Bu yılsa film dalında beş yerine 10 film aday oldu.

Akademi Başkanı Sid Ganis’in teknik nedenlerden ötürü 10 filmin adaylığını açıklaması Hollywood’da bomba etkisi yarattı. Böylelikle Oscar’lar Altın Küre ödüllerine benzedi. 10 film düşüncesi oyuncu Samuel Jackson’ın tecimsel filmler için özel bir sınıflandırma yapılsın önerisiyle geldi.

Bu durum Adaylık için gerçekten 10 iyi film var mısorusunu da getirdi. 10 film olgusu yeni değil. 1933’ten 43’e dek 12 film aday olabiliyordu. Akademi yönetimince alınan bu yeni kararın ardında Oscar töreninin izleyici sayısındaki düşüş yatıyor. 1997’de Titanicin ödül zaferini 55.2 milyon seyirci izlerken bu sayı İhtiyarlara Yer Yokun kazandığı 2007’de 32 milyona düştü, böylece reklam gelirleri azaldı. 1998’den beri ilk kez 30 saniyelik reklam için bir milyon doların altında ücret ödendi. 2007-2008’de Akademi 73.7 milyon doları doğrudan reklamdan sağladı.

Oscar töreninin bütçesi yılda 31 milyon dolar. 10 filmin adaylığı neyi değiştirecek? Aday filmler kitlelerin ilgisini çekmiyor, Batman Kara Şövalyegibi büyük yapımlar da 5800 Akademi üyesince oylanmıyor. 10 adayın Oscar’ın bütünlüğünü sarstığını düşünenler de var. 10 film ayrıca oyların bölünerek bir filmin yüzde 11’den az bir oyla kazanma tehlikesini de taşıyor. Örümcek Adamın yapımcısı Laura Ziskin türlerin karışımının olumlu etki yapacağı inancında.

Ganis, bu yıl animasyona, bağımsız ve yabancı ülkelerin sinemasına, belgesellere daha çok şans tanıdı. İnternet ve Twitter aracılığıyla edilgen olan gençlik, seçkin üyelerin değerlendirmeleriyle ilgilenmeyeceğinden beş filmlik artışın bir şeyi değiştirmeyeceği görüşü de gündemde. Akademi’nin büyük stüdyoların baskısıyla, keskin lobisiyle baş edemediği söylentileri dolaşıyor. Öte yandan stüdyoların bu artıştan hoşnut olmadıkları çünkü tanıtımların yüksek tutarlarından korktukları belirtiliyor. Üç boyutlu Avatar”, “Yukarı Bak”, “CoralineveGizli Dünyaödüllendirilecek mi?

James Cameron’la (Avatar) Kathyrn Bigelow (Ölümcül Tuzak) dokuz dalda yarışıyorlar. Bugüne dek Oscar’a aday dördüncü kadın sinemacı olan Bigelow, Amerikan Yönetmenler Birliği’nce en iyi yönetmen seçildi, Bafta ödüllerini de aldı. Cameron, Yıldırımın aynı yere iki kez düşme olasılığı çok azdır, kazanırsam şaşarım diyerek eski karısı Bigelow’a şans tanıyor. Beşinci kez yarışan Morgan Freeman, Nelson Mandela rolüyle (Yenilmez) adaylığından gurur duyuyor. Meryl Streep 15. adaylığıyla (Julie ve Julia) kendi rekorunu kırıyor. Yabancı filmde Avrupa Film Akademisi’nin en iyisi Beyaz Bantın (Michael Haneke) rakibiyse César’ları alan Yeraltı Peygamberi(Jacques Audiard).

Bel ağrısı hayatın bir döneminde hemen hemen herkesi etkileyebilen bir rahatsızlık.

Florence Nightingale Hastaneleri Nöroşirurji Bölüm Koordinatörü Prof. Dr. Cengiz Kuday, bel ağrılarında ilk akla gelenin bel fıtığı olduğunu, ancak hekimin hastasını çok iyi dinlemesi gerektiğini, ağrıların kanser belirtisi de olabileceğini söyledi. Kuday, bel ağrılarının büyük bölümünü oluşturan bel fıtığında cerrahinin en son seçenek olması gerektiğini vurguladı.

Bel ağrısı işe gitmeme sebebi

Prof. Dr. Kuday, bel ağrısının iş aksatan ve hastaneye yatırılmayı gerektiren beşinci hastalık olduğunu belirterek “Bel ağrıları, üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra en önemli işe gitmeme sebebi” dedi. İlerleyen yaş, sigara içme, alt sosyal ekonomik grup, yanlış beslenme, ağır işlerde çalışma, fizyolojik travmalar-spor yaralanmaları, trafik kazaları gibi nedenlerin bel ağrılarına neden olabileceğini anımsatan Kuday, pek çok hastalıkta bel ağrısının olabileceğini, bu nedenle doktorlara önemli görevler düştüğünü anlattı.