Lisede şen şakrak yıllar geçirmek varken, gece gündüz çalıştı…
Ailesinin dar olanakları ile hafta sonları da dershaneye gitti.
Tıp Fakültesi’ne gidip doktor olmak istiyordu.
Hem yararlı, geçerli bir işi olacaktı, hem de geçim kaygısı yaşamayacağını umuyordu.
Bir milyon öğrencinin arasından sıyrılarak tıp fakültesine girdi.
Arkadaşları 4 yılda mezun olurken, o 6 yıl gece gündüz yine ders çalıştı. Son 2-3 yılı gece nöbetleri dahil hastanede sabahladı.
Başka fakültedeki arkadaşları gençliğin coşkusu ile üniversitenin keyifli yanlarını yaşarken, o hep hastanede “bedava işçiydi”…
Herkes bir harç öderken, onun ailesi üç ödedi… Kitapları hep pahalıydı. Babası her yıl ev kirası gibi kitap parası ödedi… Ailesinin olanakları olmayanlar gece başka işlerde çalıştı.
6 yıl bitti… ”Doktor oldum” diye sevinemedi… Okumasında devletin hiç maddi katkısı olmamasına rağmen, “mecburi hizmete” gönderildi. Gittiği köyde, kasabada bazen tek üniversite mezunu olarak yoklukla, zorlukla çalıştı.
Mesaisi yoktu… 24 saat görevde olmak zorundaydı. Özel hayatı olamazdı, görev “kutsaldı”… Acıkmaz, hasta olamaz, derdi, tasası kimseyi ırgalamazdı… O dert ve sorun çözen kişi olarak, kusursuz ve mükemmel olmak zorundaydı. Zaten “insan” değil “android” muamelesi yapılıyordu…
Oysa o hem gece-gündüz normal işi dışında gene ders çalışmak zorundaydı. Çünkü uzman olmak için TUS sınavını kazanması gerekliydi. Bu nedenle gittiği mecburi hizmette sosyal hayat ve gündemden habersizdi.
İdealist ise, pratisyen olarak kalmaya karar verirse, yaşam boyu devletin, müdürlerin, özel sektörün her eziyetine katlanacağım demekti… “Angarya anayasaya göre suçtur” ama sağlık sisteminin tüm eksikliklerinden kaynaklanan “angaryası” bir ömür boyu bu isimsiz kahramanların sırtındadır…
40 YAŞINA KADAR ÖZGÜR OLAMAZSIN…
Binlerce kişi arasından uzmanlık sınavını kazandı. Bilmediği, istemediği bir başka kentte tekrar düzen kurmalıydı. Beş ila 7 yıl süren uzmanlık tam bir eziyet olmuştu…. Bir tür mecburi hizmet aslında… Her hocanın ayrı kaprisi, yönetim sıkıntıları, bakanlık mevzuatı, günaşırı nöbet, haftada 90-100 saat çalışma… Hafta sonu, hak getire… Tatil, o da ne? Bayramlar, asıl çalışma zamanı… Yılbaşı gecesi, nöbet…
7 yıl tamamlandı… Sağlığını, saçlarını kaybetti ama artık “uzman” olmuştu…
Bu kez “uzman” olduğu için tekrar “mecburi hizmet”… Tekrar taşın… Tekrar düzen kur… Zavallı annesi- babası hep onunla taşınıyor. Onların da hayatı karardı. Hep soruyorlar “evladım ne zaman kendi başına yaşayacaksın, ne zaman bizden harçlık almayacaksın?”
Tam “özgürüm” derken askere aldılar… Yine “mecburi hizmet” yine taşınma… Askerlik bitti…
37 yaşına geldi… Tayin bekliyor… Devlet bir hastaneye görevlendirirse, artık evini, düzenini kuracak… Evlenmediyse evlenecek… Evliyse hele eşi de doktorsa yandı… Çünkü eşi ile aynı yere tayin olması mucize… Eşi de uzmanlık yapıyorsa en az 5-7 yıl bir araya gelemezler…( zaten çoğunlukla boşanma ile biter bu evlilikler!)
Eğer kadın isen bu zorlukları iki ile çarp… Fırsat bulup arada derede evlenemezsen “evde kalmışlık” derdi, ”bir çocuk sahibi olmamanın” acısı tarif edilemez… “Kadın doktor olacaksan, hem kariyer yaparım, hem de çocuk” ancak şarkılarda olur…
Tayin oldu… Çok şükür artık kendi kliniğini yönetecek ve hastalarına bakacak… Gerçi evinden çok uzaklara, uzmanlık olanaklarının olmadığı, alet-edevatın olmadığı bir yere atadılar ama olsun idealist…
Şimdi mesleğini, kendini gösterme zamanı… Hala genç, atak…
Heyecanla başladı… Ameliyathane yok, varsa da yeterince alet yok… Alet varsa personel eksik… Ekip oluşturacak diğer dallar ya yok ya da eksik… Olsun çalışacak, yıllardır bekliyor… İdari görevler, ameliyatlar, poliklinik, gece nöbetleri, hafta sonu nöbetleri, tatil çalışması bitmedi…
Maaşı 1500 TL… Nöbet ücreti 16 lira… Ailesinden para almak istemiyor… Kitaplar hala pahalı, mesleki olarak geri kalmamak için kongre ve toplantılara gitmesi gerek… Kira var, çocuklar da büyüdü…
DOKTOR YORULMAZ, UYUMAZ, ACIKMAZ…
Halkın kafasında bir doktor kalıbı var… Temiz olacak, şık giyinecek… Gece acil çağrıldı, arabası olacak… Kanamalı hasta için çağırdılar, belediye otobüsü ile nasıl yetişecek?
Yeni yayınları izleyecek, kongreye gidecek, her şeyden haberdar olacak, 24 saat arandı bulunacak…
O acıkmaz, o yorulmaz, o uyumaz… Düşün… Gece aramışsın annen hasta, eşin kusuyor, çocuğunun ateşi çıkmış… Telefonu kapalı olamaz… “Yorgunum, gelemem diyemez” , “hastayım başkasını ara diyemez” , “benim de çocuğum hasta onun başındayım diyemez”…
Hasta iyileşmez ise “o suçlu”… Hastalık ilerlerse “ o suçlu”… Bir düşün, her şeyin çaresi olsa, onun anası, babası hastalıktan ölmezdi… Onu hep “ilah” olarak gördün, “insan” olduğunu unuttun…
O senin gibi insan… Yorulur, acıkır, hasta olur… Her şeyi bilemez… Her bildiğini tam uygulamak için sağlıklı alt yapıya, teknolojiye, alete-edevata ihtiyacı var… En önemlisi “bilinçli hasta ve hasta yakınlarına”…
Eleştirilecek yanları yok mu? Hiç yanlışları, hataları olmaz mı? Olur… Unutma insan o… Senin gibi…
Ona her şeyi tam olarak sundun, tüm olanakları sağladın da o mu tam yapamadı… Sağlık sistemin “İsveçli de” , doktorun “Bangladeşli mi?”… Halkın ve sen neysen “doktorun” o… Uzaydan gelmediler… Öğretmen, mühendis, mimar, fırıncı, kebapçı işini nasıl yapıyorsa, o da o kadar yapıyor?
Ve dayanamayıp 40 yaşında istifa eder devletten… Memleketine gidip, muayenehane açıp veya bir sağlık kuruluşunda çalışıp sakin bir hayatın hayalini kurar… Lise arkadaşları emekli olurken, o daha kendisi için çalışmaya yeni başlayacak.
Muayene soyut bir iştir… Elle tutulur bir şey vermediğiniz için, her hastanın gözlerinden okur “ bu doktor şimdi 150 liralık ne yaptı ki? “ sorusunu…
Oysa düşünmez o ücretin içinde 40 yıl var… Yaşanmamış gençlik var… Ailenle yaşayamadığın yıllar, hafta sonları, tatiller var… Hastasının başında nöbette iken gidemediği toplantılar, geziler, misafirlikler var… Çalıştığı yerdeki aletlerin yatırımı, çalışan personelin maaşı, giderler daha da önemlisi duvarlarda kâğıt parçası olarak duran “diplomaları” var…
SAĞLIK HİZMETİ “LÜKS OLUR” VE “O LÜKSE HERKES LAYIKTIR”…
Diplomasız onca meslek sahibine ücret öderken, teksilticisi, müteahhidi, işadamı kazanırken hiç sorgulamayan bu insanlar, doktor kazanırken rahatsız olurlar. Oysa iyi sağlık hizmeti her zaman, dünyanın her yerinde pahalıdır. Çünkü iyi, çünkü “sağlık en değerli şey ise sağlık lüks olarak sunulması gereken, ama herkesin bu lüksten eşit ve mutlak faydalanması geren bir hizmettir”
Bu toplumun bilenleri, okuyanları sorumludur, sorunludur… Çünkü toplum eğitime, bilgiye gereken saygı ve sevgiyi göstermiyor… Bu nedenle öğretmeni de, yargıcı da, savcısı da, mimarı da, eczacısı da, mühendisi de, avukatı da, doktoru da dertli, mutsuz…
40 yaşına kadar hayatını yaşayamayan, düzenini kuramayan 1500 lira maaşla çalışan, 24 saat hizmet beklenen doktorlara ve 900-1200 liraya çalışan sağlık personelin bugünlerde saldırmak hem moda oldu, hem de toplumsal psikotik bir hezeyan halini aldı…
“Tamgün Yasası” bahane edilerek sağlık çalışanlarının hayat tarzları, seçimleri dayatılıyor… Sosyal adalete inanan tüm hekimler, TTB, “Tamgün Yasası”na karşı değildir. Aklı başında hiçbir hekim de bu yasaya karşı çıkmaz… Ama bu yasa “tamgün “ adı ve gölgesinde, bir mesleğe devlet eliyle “zorbalıktır”…
Başka hiçbir meslek grubuna veya profesyonel iş koluna bu kadar dayatma yoktur. Devlet, eğitim masraflarını kendisi veya ailesi tarafından karşılayan doktorlara zorunlu eğitimleri, yasaları, mecburi hizmeti, yasal kısıtlamaları, özel sektörde de çalışma koşullarını dayatmaktadır…
Hükümet halkı “muayenehaneleri kapatıyoruz” teranesi ile yanıltmaktadır. Bugün zaten doktorların yüzde 80-90’ı tamgün çalışmaktadır…
Sağlık kamusal bir hizmettir… Herkesin eşit ve tam olarak alması gereken bir hizmettir. Yıllarca sağlığa “güdük” bütçeler ayıran devlet, bir uçak parası ile tüm ülkedeki hastanelere bir ultrason ve tomografi alabilecekken, tercihini “sağlıkta ve barıştan” yana değil “savaştan ve silahtan” yana kullandı…
ELEŞTİRİN AMA VİCDANLI OLUN…
Hastalara, hastanelere, doktorlara, sağlığa yatırım yapılmazken hiç sesini çıkarmayan halk, doktorlar ve sağlık çalışanlarına fatura edilen tüm eksiklik ve çarpıklıklarda acımasızca saldırıyor… Bunca yıl gece-gündüz, şehirde, köyde, mezrada size ve yakınlarına koşan bu 100 bin doktor tüm yokluk ve olanaksızlara karşın elinden geldiğince, yetebildiğince hizmet etmeye çalışmıştır… Memnun olmayabilirsiniz, beğenmeyebilirsiniz…
Ama vicdanlı olun… Art niyetli, isteyerek ve bilerek zarar vermeye çalışan kaç sağlık çalışanı ile karşılaştınız? Bu sayı öğretmen, esnaf, memur, işçi, mühendis veya siyasetçiden daha yüksek bir oranda mı ?
Adalette, eğitimde, emniyette, gümrükte, belediyede karşılaştığın muamele, aldığın hizmeti, yaşanan aksaklıkları hatırla… Sağlıkta yaşadıklarından daha mı farklı?
Bugün sağlık çalışanlarına reva görülen bu dayatma ve sıkıntıların faturası kısa vadede yine halka çıkacaktır.
Geçim derdine düşmüş, gelecek kaygısı yaşayan, aklı sizde değil kendi derdinde olan, sizin ameliyatınızı değil de ay sonunu düşünen sağlık çalışanlarının ne kadar tehlikeli olduğunu zaman gösterecek…
Sağlık çalışanlarının mutlu olmadığı bir sistemde, hastaların asla mutlu olmayacağına emin olabilirsiniz.
Doktor ve sağlık sistemi hasta olursa, hastalara kim bakacak?