Bir Psikiyatristin Günlüğü

Psych-Istanbul, Cinema-Philia, Tiyatroseverler ve Hayata Dair Ayrıntılar…

"M. Cemal BEŞKARDEŞ" tarafından yazılmış yazıları görüntülüyorsunuz

“Anayasa değişikliğine ‘Hayır’ diyeceğiz”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin il ve belediye başkanları ve il yöneticilerinin katılımıyla düzenlenen toplantının açılışında yaptığı konuşmada Anayasa Mahkemesi’nin kararını değerlendirdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa değişikliğine ilişkin verdiği “kısmen iptal” kararının kendilerini tatmin etmediğini belirterek “12 Eylül’de, 12 Eylül değişikliklerinin bir uzantısı olarak gördüğümüz o Anayasa değişikliklerine hayır diyeceğiz” dedi. Kılıçdaroğlu, CHP iktidarında yeni bir Anayasa yapma sözü de verdi.

Kılıçdaroğlu, CHP Belediye Başkanları, İl Genel Meclisi Başkanları ve İl Genel Meclisi Grup Başkanvekilleri toplantısının açılışında konuştu. CHP’liler olarak tarihe karşı sorumluluklarının olduğunu, geleceğe ilişkin yol haritalarını çizmek üzere toplandıklarını belirten Kılıçdaroğlu, “Demokrasi, hak ve özgürlükler kavramının boşaltıldığı bir süreci yaşıyoruz. Demokrasi dediler, demokrasi askıya alındı. Hak dediler, haklar kısıtlandı. Hakkını korumak isteyenler coplandı” dedi. Kılıçdaroğlu, “Barış, kardeşlik dedik, barışı ve kardeşliği sanki yeni keşfetmişiz gibi söylemler geliştirdik. Adına açılım dedik ama dönüp baktık ki toplum ciddi ölçüde ayrışmış. Bu ayrışmayı ortadan kaldırmak, barışı, demokrasiyi, kardeşliği yeniden egemen kılmak, nasıl Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında ayrışmadıysak, birleştiysek, güçbirliği yaptıysak o güçbirliğini, beraberliği, geleceğe umutla bakan bir Türkiye’yi yaratmak için buradayız” diye konuştu.

İzlenen ekonomik politikalarıyla toplumun tüm kesimlerinin perişan edildiğini, insanların yoksulluğunun sömürüldüğünü anlatan Kılıçdaroğlu, “Güçler ayrılığı ilkesinin askıya alınmak istendiği, iktidarın kendi mutfağında Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bütün siyasal partiler dışlanarak, uzlaşma arayışlarına kapılar kapanarak yapılan bir Anayasa değişikliğiyle ve bu Anayasa değişikliği sonrası verilen Anayasa Mahkemesi kararını görüşmek üzere buradayız. Çünkü biz Daha güçlü, daha çağdaş, daha uygar bir Türkiye istiyoruz” dedi.

Kılıçdaroğlu, 111 milletvekilinin, yargıyı yürütmenin emrine verdiği gerekçesiyle Anayasa değişikliğinin iptalini istediğini, bunun sonucunda Anayasa Mahkemesi’nin dün karar verdiğini anımsatarak “Verilen karar, Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte vermiş olduğu kararların bir izdüşümüdür. Anayasa Mahkemesi geçmişteki içtihatlarına bağlı kalarak karar vermiştir” dedi.

Kararın geniş çevrelerce tartışılacağını ancak Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcılığına inandıklarını belirten Kılıçdaroğlu, bu tartışmaların demokrasi ve hukuk kültürüne önemli katkılar yapacağına işaret etti. Siyasallaşan yargının topluma ağır bedeller ödettiğini ve toplumun vicdanını kanattığını dile getiren Kılıçdaroğlu, “Bir dönem alkışlanan mahkeme kararlarının bir süre sonra toplum vicdanında yanlışlığı ortaya çıkmıştır. O nedenle demokrasiyi getirelim, güçler ayrılığı ilkesini getirelim derken yargının siyasallaşmamasına özen gösteren bir siyasi partiyiz. Yargıç, kendi teminatıyla, yargıç güvencesiyle oturduğu koltuğun hakkını vermeli ve kamu vicdanında kabul görmelidir. Onun için biz demokrasi kültürünü, demokrasi çıtasını yükseltmek zorundayız” diye konuştu.


“Referandumda hayır diyeceğiz”

Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu kararın, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddelerine aykırılık nedeniyle alındığını anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Biz Anayasa Mahkemesi kararının bizi tatmin etmediğini biliyoruz. Bugün için iptal kararından sonra bile yargıç güvencesinin ve güçler ayrılığı ilkesinin tehlikede olduğunu biliyoruz. Yargının siyasallaşması, toplumun ayrışmasına yol açacaktır. Yargının siyasallaşması toplum vicdanının kanamasına yol açacaktır. Yapılan değişiklikler sonrası Cumhuriyet Savcısı, Adalet Bakanı’nın emrine sokulacaktır. O kadar ki, siz bir yurttaş olarak bir savcının size karşı yaptığı yanlışlığı veya haksızlığı Adalet Bakanı’na şikayet ettiğinizde eğer Adalet Bakanı ‘Ben izin vermiyorum’ dediği an itiraz edeceğiniz başka hiçbir merci kalmamaktadır. Yani bugün bizim elimizde itiraz edip bir üst mahkemeye gitme hakkı dahi bizim elimizden alınmıştır. O nedenle biz bu değişiklikleri uygun görmüyoruz ve 12 Eylül’de, 12 Eylül değişikliklerinin bir uzantısı olarak gördüğümüz o Anayasa değişikliklerine hayır diyeceğiz.”


“Yeni anayasa yapma sözü veriyoruz”

Kılıçdaroğlu, 12 Eylül Anayasası’nın eksikliklerini ve yanlışlıklarını bildiklerini, Türkiye’nin daha çağdaş bir anayasaya sahip olması gerektiğini belirterek güçler ayrılığı ilkesinin güçlenmesinden, medya üzerine uygulanan baskıların kaldırılmasından, milletvekili dokunulmazlığının, kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılmasından, yolsuzluk yapan bakanların yargılanmasından, örgütlü bir toplumdan yana olduklarını bildirdi. Kılıçdaroğlu, “Onun için yeni parlamentoda seçimlerden sonra yani CHP iktidarında daha çağdaş, daha uygar, toplumu geleceğe güvenle bakan yeni bir Anayasa yapmanın da sözünü ve teminatını veriyoruz” dedi.

Sadece Anayasa değişikliklerine kilitlenmeyeceklerini, siyasi ahlak yasasını da çıkaracaklarını kaydeden Kılıçdaroğlu, “Sorumluluk hisseden her yurttaşımızın, her partilimizin, her aydınımızın, her çizerimizin, her sanatçımızın kişilerin inançlarına saygılı olması gerektiğinin altının çizilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Biz, inançlara saygılı ama bu ülkede düşüncelerin özgürce dile getirildiği bir Türkiye yaratmak istiyoruz. Onun için çağdaş bir Anayasa, onun için uygar bir Anayasa” diye konuştu.


“Hayırda ‘hayır’ vardır”

Kılıçdaroğlu, kafalarının arkasında başka bir düşüncelerinin olmadığını, içten pazarlıklı bir siyasi parti olmadıklarını vurgulayarak “Biz, önce YÖK’te reform yapacağız deyip YÖK’ü ele geçirdikten sonra unutan bir siyasal parti değiliz. Biz, YÖK’ü kaldıracağız diyorsak, YÖK’ün üniversitelere bir baskı aracı olarak kullanılmasını kaldıracağız diyorsak bunun teminatını veriyorsak biz bunu yapacağız” dedi. Kılıçdaroğlu, “Bir ülkede üniversiteler susturulmuşsa bilin ki o ülkede demokrasi askıya alınmıştır” diye konuştu.

Sokaktaki vatandaşların telefonda konuşurken dinleme kaygısı taşıdığını, tüm bunları önlemek için yeni bir Anayasa yapmanın teminatını verdiklerini anlatan Kılıçdaroğlu, “12 Eylül’de, 12 Eylül düşüncelerinin ürünü olan, güçler ayrılığı ilkesini siyasal iktidarın emrine sokan bir değişikliğe toplum olarak, aydınlar olarak, dürüst insanlar olarak, topluma karşı sorumluluk hisseden her yurttaşın hayır demesini bekliyoruz. Ve halkımızın söylediği güzel bir laf vardır: Hayırda hayır vardır. Çünkü bu karanlık tablo, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu açmaz, bizi aydınlığa taşıyacaktır. Biz, gelecek, aydınlık günlerde buluşacağız” diye konuştu.

Çelik Gülersoy Atatürk’ü Anlatıyor

Yaşamını İstanbul’a ve Cumhuriyetin kazanımlarına adayan, bilge insan Çelik Gülersoy’un “Atatürk Atatürk” başlıklı kitabını bugünlerde yeniden okumaya başladım.

 Aydınlanma devriminin unutturulduğu, Mustafa Kemal’e yönelik acımasız saldırıların her geçen gün yoğunlaştığı bu duyarlı dönemde, başta gençlerimiz olmak üzere, vatan sevgisiyle yoğrulmuş gerçek yurtseverlerin okuması gereken bir yapıttır “Atatürk Atatürk”. 6 Temmuz 2003 günü yitirdiğimiz Kalpaksız Kuvacı Çelik Gülersoy -ölümünün yedinci yıldönümünde değerli bilgeyi saygıyla anıyorum- “Büyük Kurtarıcı”nın izinde yürüyen, Cumhuriyeti sahiplenmiş İstiklal Savaşı kahramanlarını, “Kuvayı Milliyeci”leri bakınız nasıl anlatıyor: “Vatanlarını savunmak için savaştılar. Bu uğurda sırtlarındaki tek elbiseyi, yıllarca giydiler. Cepleri para görmedi, pabuçlarındaki deliği, içine mukavva keserek örtmeye çalıştılar.”

Çelik Gülersoy, “Atatürk’ün Sevgilileri”ni de şöyle tanımlıyor:

“Temiz ahlaklı, barışçı, çalışkan, aydınlanmayı ve yükselmeyi hedef seçmiş, içi vatan sevgisi ile dolu, tutkulu gençlerdir, Atatürk’ün sevgilileri.” Çelik Gülersoy’un Atatürk ile ilgili şu sözlerine nasıl katılmazsınız?

“En ileri toplumların bile, ancak birkaç yüzyıl sonunda başarabildikleri bir düzeni, Atatürk, olağanüstü iradesi ile, Türkiye’ye birkaç yıl içinde sundu. Hangi ülkede, kanlı bir savaşın hemen ardından, ateşten çıkmış bir komutan, her biri bir barış, sanat ve güzellik bahçesi olan müziğin, tiyatronun, operanın, perdelerini açabilmiştir?”

Çelik Gülersoy, günümüzün kimi entellerini Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan 3 Nisan 1995 tarihli yazısında şöyle eleştirmişti:

“Bu genç adamın unuttuğu şey, 1920’lerde bu topraklarda bir holdingin değil, bir devletin kurulması savaşının verildiğidir. Kalpaklılar, o devletin tarihte ilk kez ‘ulusal’ ve uzun yıllar sonra ‘ilk kez bağımsız’ olması için ortaya canlarını koymuş idealistlerdir.”

Sıcaklara dikkat!

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Acil Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürkan Ersoy, aşırı sıcaklar nedeniyle sıcak çarpmasına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Acil Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürkan Ersoy,  hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği dönemlerde, sıcak çarpması vakalarında artış gözlendiğini anlattı. Haziran ayı itibariyle acil servis başvurularının, sıcaklığa bağlı olarak yüzde 10 ila 20 oranında arttığına işaret eden Ersoy, ”Özellikle yaşlılar, çocuklar ve hamileler sıcaktan çok etkileniyor. Kalp hastalıkları, sıcak çarpmaları artıyor. Sıcakla birlikte insanların tahammülü gücü azalıyor ve kavgalar yaralanmalar, darplar artıyor” dedi.

Sıcak havanın olumsuz etkileri konusunda çocuklar, hamileler ve yaşlıların yüksek risk grubunda bulunduğunu, ancak çeşitli meslek gruplarında bulunanların da sıcak havadan etkilenme riskine karşı önlem alması gerektiğini belirten Ersoy, şöyle konuştu: ”Tatil sezonu başladı ve havalar son derece sıcak seyrediyor. Geçen haftalar biraz serin olmasına rağmen, sıcaklıklar birden arttı. Ağustos ayında görülen sıcaklık değerlerine vaktinden önce ulaşıldı. Sıcak çarpmasına dikkat edilmeli. Sıcak çarpmasına karşı en ucuz ve etkili yöntem, tedbir almaktır. 11.00 ile 17.00 saatleri arasında çok mecbur kalmadıkça dışarı çıkmamak gerekiyor. Dışarı çıkılması gereken hallerde, açık renkli, ince giysiler giyerek, şapka ve şemsiye kullanılmalı, güneş gözlüğü takılmalı ve yüksek koruma faktörlü güneş kreminden yararlanılmalı. Eğer doktorunuz aksini söylemediyse 2 litrenin üzerinde sıvı tüketmelisiniz. Alkol kullanımı, mümkün olduğunca akşam saatlerinde olmalı ve az miktarlarla kısıtlanmalı. Kızartma ve baharatlı yemeklerden uzak durulmalı. Kalp, tansiyon ve böbrek hastalığınız yoksa, kortizonlu ilaç kullanmıyorsanız, doktorunuz tarafından yasaklanmadıysa, aldığınız tuzu biraz artırabilirsiniz. Terle birlikte tuz da kaybettiğimiz için halsizlik, yorgunluk, bitkinlik yapabilir.”

Güneş çarpması halinde yapılması gerekenler

Doç. Dr. Ersoy, güneş çarpan kişilere yapılacak en önemli yardımın, süratle 112 Acil Servis ekibine haber verilerek, sistemin harekete geçmesini sağlamak olduğunu söyledi. Acil durumların her an gerçekleşebileceği ihtimaline karşı bireylerin ilkyardım eğitimi almasının faydalı olacağını söyleyen Ersoy, şunları kaydetti: ”İlkyardım eğitimi bulunmayan kişilerin yapılabileceği en iyi şey, sağlık ekiplerine haber vermek olacaktır. Doktorlar gelene kadar, hasta, usulüne uygun olarak serin bir yere taşınmalı, üzerine ıslak çarşaf örtüldükten sonra el bileği, kasıklar, koltuk altı gibi damarların yüzeye yakın geçtiği bölgelere havluya sarılı buz torbaları konulmalı, vücut sıcaklığının düşmesi sağlanmalıdır. Eğer şuuru açıksa, vücut sıcaklığını düşürmek amacıyla hastanın soğuk içecekler tüketmesine yardımcı olunmalıdır.” Ersoy, sıcak havalarda çocukların kesinlikle otomobilin içinde yalnız bırakılmaması gerektiğini, araç içi sıcaklığın yüksek oluşunun, çocuğun hayatını tehlikeye düşüreceğini sözlerine ekledi.

Her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği Anıtkabir’deki incelemede, bazı kameraların sürekli arızalandığı ve bomba-silah araması yapan yazılım sisteminin de çalışmadığı ortaya çıktı.


Terör örgütü PKK’nin, sansasyonel saldırı listesine Anıtkabir’i de aldığına ilişkin bir istihbarat notu, Anıtkabir’de “ciddi” olarak algılanan bir güvenlik zafiyetini ortaya çıkardı. İstihbarat birimleri bir süre önce Türkiye’de son dönemde saldırılarını artıran terör örgütü PKK’nin Türkiye’yi kaos ortamına çevirmek için sansasyonel eylemler planladığını ortaya çıkarmıştı. Bu çerçevede hazırlanan bir istihbarat bilgi notunda, Atatürk’ün ebedi istirahatgâhı Anıtkabir’in de PKK’nin sansasyonel saldırılar listesine girdiği tespiti yapıldı. Bu şok istihbarat devletin üst kurumlarına “acil” kodu ile iletildi.

YAŞ ve 30 Ağustos tespiti

Sabah gazetesinin haberine göre PKK’nin yaklaşan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı ve 30 Ağustos Zafer bayramı törenleri öncesinde Anıtkabir’de bir saldırı planı üzerinde çalıştığı tespiti yapıldı. Bu gelişme üzerine yurtdışından gelen yabancı devlet ve hükümet başkanlarının yanı sıra her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği Anıtkabir güvenliği masaya yatırıldı.

Kameralar arızalı

Yapılan incelemelerde Anıtkabir’de bazı kameraların sürekli olarak arıza verdiği ve Tandoğan girişindeki 1 nolu nizamiyedeki araç altlarında bomba-silah araması yapan “Araç Altı Arama Cihazı Sistemi” yazılımının çalışmadığı tespit edildi. Bu gelişme üzerine sadece “mouse arızalı, klavye arızalı” notlarının düşüldüğü Anıtkabir Haftalık Güvenlik Sistemleri Arıza raporları değerlendirmeye alındı. Çalışmayan yazılım sistemi nedeniyle Anıtkabir’e giren tüm araçların sadece lokal olarak izlenebildiği, araç altı aramalarının kaydının yapılamadığı, plaka tanıma sisteminin de çalışmadığı belirlendi.

Her gün binlerce kişi ziyaret ediyor

Atatürk’ün ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabir’i her gün binlerce kişi ziyaret ediyor. Genelkurmay Başkanlığı verilerine göre, 1-3 Temmuz tarihlerinde Anıtkabir’i 86 bin kişi ziyaret etti. Haziranda ise 525 bin kişinin ziyaret ettiği Anıtkabir’i yılın ilk 6 ayında ziyaret edenlerin sayısı 3 milyon 500 bine ulaştı. Anıtkabir’i 2009’da ziyaret edenlerin sayısı 9 milyonu aşarken bu rakam 2008’de 6 milyon olarak gerçekleşmişti.

CHP’nin iktidara yürüyüşü

 CEMAL BEŞKARDEŞ – SARIYER MANŞET GAZETESİ  

Bundan çok değil bir ay önce, CHP’nin 33’üncü Olağan Kurultayı’nın “Olağanüstü”leşeceğini, hatta “Olağandışı” laşacağını kim düşünebilirdi? Tabii ‘siyaset mühendisleri’ dışında…81 ilin CHP Örgütü’nün tümüyle katılacağı, yıllardır Baykal’ın en yakınındaki Genel Sekreter Önder Sav’ın CHP’nin önünü açacak değişimde anahtar rol oynayarak tüm Örgütü birleştiren kilit isim olacağı, kadınların ve gençlerin son çeyrek yüzyılda görülmemiş bir coşku ve ilgiyle salonu dolduracakları, onbinlerin dışarıda kalarak salondaki binlerle uyumlu bir iletişim kuracağı, soldaki tüm unsurların, küskünlerin, ayrılanların, Rahşan Ecevit’in, Kamer Genç’in, DİSK Başkanı Süleyman Genç’in tam destek verecekleri tahmin edilebilir miydi?

Kurultay Divanı’ndan Kılıçdaroğlu’nun 1246 delegenin imzasıyla Genel Başkan Adayı olduğu açıklandı.  Ardından Kılıçdaroğlu konuşmasını yapmak üzere kürsüye gitti. CHP ve Türk Siyaset Tarihi’ne yaşamsal önemde bir belge olarak geçen uzun ve vurgulu konuşmasını yaptı. (Konuşma metnini SARIYER MANŞET Sitesi’nde okuyabilirsiniz.)

Tek aday olarak girdiği Kurultay’da Kılıçdaroğlu, Kurultay konuşmasından çok bir seçim konuşması yaptı. Kılıçdaroğlu seçim meydanında konuşurcasına partililere ve halka vaatlerde bulundu. Kılıçdaroğlu emekliden işçiye, esnaftan sanayiciye, toplumun tüm diğer kesimlerine kadar pek çok kesime önemli mesajlar verdi.

Bütünleşme çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu’nun eleştiri oklarının hedefinde AKP vardı. Kılıçdaroğlu Başbakan için sık sık “Recep Bey” ifadesini kullandı.

Divan Başkanlığı’na imza veren 1246 delegeden 1189 geçerli oy alan Kılıçdaroğlu CHP’nin 7. Genel Başkanı seçildi.

12 Eylül sonrasında SODEP/SHP/CHP Ecevit’i partisine almamış olmasına rağmen DSP’yi kuran Bülent ECEVİT, DSP’yi iktidara taşımasını bilmiş ve sağlık sorunlarına karşın Başbakanlık yapmıştı. Ama ne var ki Deniz BAYKAL, CHP’ye üç defa genel başkan seçilmiş ve 11 yıl Genel Başkan olmasına karşın Partisini iktidara taşıyamamış ve Başbakan olamamıştı.

Baykal’ın bu başarısızlığının elbette bir bedeli olacaktı… Ancak ne olursa olsun bir komploya kurban giderek genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kalması gerçekten üzücü olmuştur.

İsterseniz biraz Kurultay öncesindeki günlere geri dönüp bakalım. Aslında 15 gün öncesine kadar, bu Kurultay Deniz Baykal için tasarlanmış bir kurultaydı. Adı üstünde; “CHP 33’üncü Olağan Kurultayı”ydı. “Olağanüstü Kurultay”a dönüşeceğini, çok değil, sadece iki hafta önce kim aklının ucundan geçirebilirdi?
Bu Kurultay o kadar Baykal için ve Baykal’a göre tasarlanmıştı ki, Parti Meclisi’nin hazırladığı “Çalışma Raporu”nda, Deniz Bey’in liderliğinin tartışmaya bile açılamayacağı ilan ediliyordu.

Yaklaşık 400 sayfalık rapor üç genel başkanın fotoğrafıyla başlıyordu: Mustafa Kemal Atatürk (Kurucu Genel Başkan), İsmet İnönü (İkinci Genel Başkan) ve Deniz Baykal. Ya zincirin İnönü ile Baykal arasındaki halkaları? Bülent Ecevit, Hikmet Çetin, Altan Öymen? Yok!

Parti Meclisi’nin 33’üncü Olağan Kurultay için hazırladığı çalışma raporunu Baykal’ın tam 70 adet fotoğrafı süslüyordu. Kurultay’ın Baykal için ve Baykal’a göre tasarlandığını bundan daha güzel, daha somut gösteren bir örnek olabilir miydi?

Ancak, Parti Meclisi Çalışma Raporu Kurultay salonunda dağıtılmadı.

Kurultay’a getirilmeyen o rapor hazırlanırken Baykal’ın CHP gemisi çarşaf gibi bir denizde Kurultaya doğru yol alıyordu.

Ama ansızın bir kasırga koptu ve dümenin başındaki kaptan teknenin dışına savruluverdi…

Bundan çok değil iki hafta önce, CHP’nin 33’üncü Olağan Kurultayı’nın “Olağanüstü”leşeceğini, hatta “Olağandışı” laşacağını ‘siyaset mühendisleri’ dışında kim hayal edebilirdi ki?…

Kurultayda önceki Genel Başkan Deniz Baykal’ın adının geçtiği her konuşmada salondan yoğun alkış gelmesi dikkati çekti. CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol tüm il başkanlarının ortak önerisiyle Divan Başkanı seçilirken, hukukçu kimliği ve titizliğiyle kurultaya damgasını vurdu. Toplam 1249 delegeden 1200’ünün Kılıçdaroğlu’nu aday göstermesine karşın, Anadol tüzük gereğince bu imzaların divan huzurunda atılması gerektiğini belirterek, yeniden imza toplanmasını sağladı. Bunun üzerine yeniden toplanan imzaların sayısı 1246‘ya ulaştı. Bu sonuç kurultay delegesi olan Baykal yanlısı MYK üyelerinin de imza verdiğini gösterdi.

Divan’dan Kılıçdaroğlu 1246 delegenin imzasıyla Genel Başkan Adayı olduğu açıklandı. Açıklamanın ardından Kılıçdaroğlu konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktı ve o tarihi konuşmasını yaptı.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının kısa olması bekleniyordu. Ancak metne bağlı kalmadan ve  prompter kullanmadan notlarına bakarak yaptığı konuşması sırasında Kılıçdaroğlu tam 72 dakika kürsüde kaldı.

Kılıçdaroğlu, salonda protokolde kendisine ayrılan bölüm yerine delegelerin arasında yer aldı. Kılıçdaroğlu’nun yanından Önder Sav, Gürsel Tekin, Hakkı Süha Okay gibi isimler ise hiç ayrılmadı.

Kılıçdaroğlu’nun parlak bürokrasi deneyiminde sırasıyla Maliye Hesap Uzmanlığı, Gelirler Genel Müdür Yardımcılığı, BağKur ile Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevleri vardı. Özel uzmanlıkları ise sosyal güvenlik kurumları, işsizlik sigortası ve kayıtdışı ekonomiyle mücadele gibi alanları kapsıyor. Bu birikim ve deneyimlerini konuşmasına yansıttı.

CHP Genel Başkan Adaylığı yurtta büyük bir heyecan uyandıran Kemal Kılıçdaroğlu, Kurultay Salonu`nda 72 dakikalık bir konuşma yaptı. Sık sık Başbakan’a “Recep Bey” diyerek AKP Hükümeti`ne yüklenen Kılıçdaroğlu, konuşmasında partisinin iktidara gelmesi halinde gerçekleştireceği ekonomiye ilişkin projelerini ve vaatlerini de sıraladı. Kılıçdaroğlu Kurultay kürsüsünde adeta bir iktidar ve seçim kampanyası konuşması yaptı. Bu konuşmasında CHP’de ve Türkiye’de başlatılacak dönüşüm ve değişimin ana hatlarını açıkladı.

Deniz Baykal’ın 18 yıllık genel başkanlığı döneminde CHP bir Radikal Cumhuriyetçi Parti’ye dönüşmüştü. Parti bu dönemde, Ülkede yükselen siyasal İslamcı siyasete tepki olarak, ana eksenini Cumhuriyet’in kazanımlarını ve kurumlarını korumak ve savunmak üzerine kurmuştu. Bunların başında laiklik geliyordu. Parti’nin ‘halkçı’ ve ‘solcu’ yakın geçmişine ilişkin temalar ya tamamen silinmiş ya da çok derinlere itilmişti.

Bu vurgu partinin ulaşabildiği kitleleri daralttı. Partililerin ve CHP sempatizanlarının Örgüt ile bağları zayıfladı. Halka erişim, daha çok Batı’da ve sahillerde yaşayan yüzde 20 dolayında bir nüfusla sınırlı kaldı.

Kurultay’da yaşananları ve Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını bir ölçü sayarsak, bundan böyle vurgu ‘halk’a kayacaktır. Bu arada Kılıçdaroğlu’nun vurguladığı örgüt (parti) içi demokrasi sağlanabilirse CHP yeni bir canlılık kazanacak, AKP İktidarının karşısına güçlü bir Ana Muhalefet Partisi ve iktidar seçeneği olarak çıkacaktır.

CHP’nin Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların temsilcisi olarak laiklik ve Cumhuriyet’in kazanımları üzerinde titizlenmesi elbette doğrudur ve buna devam etmelidir. Türkiye’yi bu coğrafyada farklı ve özgün kılanlar bu özellikleridir. İyi kötü bir demokrasimiz varsa, onların üzerine bina edilmiştir.
Baykal döneminde hatalı olan, Partiyi ‘radikal’ yapan, bu vurgunun diğer süreçlerden koparılmış, adeta fetişleştirilmiş olmasıydı.

Oysa, Eski Genel Başkan’ın yönetiminde gerilere atılmış olan ‘Halk’ ve ‘Parti’ vurgusu, insanların yalnızca fikirlerini değil, nasıl yaşadıklarını da siyasi formülün içine sokuyor. Yeni Genel Başkan sol düşüncenin yapması gerekeni, yani ideoloji ile somut yaşam koşulları ve yaşanan arasındaki bağlantıyı yeniden kurmaya hazırlanıyor.

Kılıçdaroğlu önce tohumu toprağa sokuyor ve ardından sulamaya başlıyor ki filizler çıksın.

Böyle bir vurgu kayması, hayatın nasıl değiştirileceğine dair somut politikalar üretilmesi demektir. Kılıçdaroğlu AKP İktidarını eleştiri aşamasında çok başarılıydı. Türkiye’nin gerçek bir bilgi toplumuna dönüştürülmesinden, tarım ve hayvancılığın ihya edilmesine kadar bu iktidarın başarısız olduğu ama somut hayatı değiştirerek yeni düşünceler filizlenmesini sağlayacak o kadar çok alan var ki… 

Radikal Cumhuriyetçi Parti kimliği ile CHP elitlerin bir fikir kulübüne dönüşmekte idi. Halk’a dönüp ‘parti’leşirse iktidara talip olacaktır. Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na geçiş bir nöbet değişimden ibaret değildir. CHP ilkelerine dönecektir. Cumhuriyetçilik ve Laikliğin yanına olmazsa olmazları olan Halkçılığı, Devrimciliği, ayrıca elbette gerçek Milliyetçilik ve Devletçiliği de katacaktır. (Bakınız:CHP TABAN HAREKETİ Sitesi www.chptabanhareketi.org)

‘Gandi Kemal’in liderliğindeki CHP, sosyal demokrat kimliğiyle, ilkelerine sımsıkı sarılarak, Örgütüyle kaynaşmış bir kitle partisi olarak iktidar yürüyüşüne başlamıştır. Vatanımıza, ulusumuza hayırlı ve uğurlu olsun!