Ancak, 18. yüzyılın sonunda başlayan sanayi devriminden sonra ve özellikle 1950’den itibaren dünyada ortalama ömrün hızla uzadığını ifade eden Prof. Dr. Akın, 2000’li yıllara gelindikçe ömür uzunluğunun giderek arttığını, örneğin Japonya’da ortalama ömrün 82-83 yıla ulaştığını bildirdi. Bunun nedeninin insanın genetik yapısının değişmesinden kaynaklanmadığını anlatan Prof. Dr. Akın, şöyle konuştu:
”İnsanın yeryüzünde görüldüğü andan günümüze kadarki süreçte, genetik yapısının büyük çapta değişmesini beklemek mümkün değildir. Küçük çapta değişmeler olabilir, ama ömür uzunluğunu etkileyecek bir değişme için çok uzun süre gereklidir. Burada en önemli faktör, çevre faktörüdür. Dolayısıyla çevresel koşullarda giderek iyileşme söz konusu olmuştur, onun için ömür uzunluğu artarak 80’li yaşların üzerine çıkabilmiştir. Beslenmeden tutun nefes aldığımız hava, yaşadığımız toprak, yaşanılan yerin jeolojik ve topografik yapısı, iklimi, insanın sosyoekonomik durumu, bilgi düzeyi gibi faktörlerin tamamı onun çevresini oluşturmaktadır.”
İnsanların özellikle 18. yüzyılın son çeyreğinde başlayan sanayi devrimi ile sahip olduğu teknolojik düzeyin hızla artmasına paralel olarak çevresindeki doğa koşullarından en iyi şekilde yararlanmaya başladığını anlatan Prof. Dr. Akın, ”İnsan çevresel koşulları kendi lehine çevirebildiği oranda yaşam standardı yükselmiştir. Böylece başlangıçta ortalama ömür uzunluğu 18-20 yılken, günümüzde 4 kattan fazla artarak 82-83 yıla kadar ulaşmıştır” dedi.
”İnsan 120 yıl yaşayabilme özelliğine sahiptir”
İnsanın genetik yapısı gereği 120 yıl yaşayabilme özelliğine sahip olduğunu bildiren Prof. Dr. Akın, şöyle devam etti:
”Bu çevresel koşulları biz ne kadar olumlu hale getirebilirsek, genetik yapısı gereği, yani maksimum ömür potansiyeli gereği her insan ortalama 120 yıl yaşayabilir. Onun için bu kadar bilgi, teknik ve teknolojik düzeyi yükselmiş insanın çevresini olumlu şekilde düzenlemeye çalışması gerekir. Bütün çaba, insanın sosyoekonomik düzeyini, yaşam koşullarını uygun hale getirmeye çalışmak olmalıdır.”
İnsan Genom Projesi
Genetik yapıyı kısa sürede değiştirmenin mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Akın, şunları kaydetti:
”Ancak bugünkü teknolojiyle insanın genetik yapısı değiştirilebilir. Çünkü 2003 mart ayı sonunda çözümlenen insan genom projesi gereği, insanda ne kadar gen var, her genin kromozom üzerindeki yeri, dolayısıyla her birinin görevi, birbirlerine göre oransal uzaklıkları tespit edilebilmiştir.”
ABD başta olmak üzere 17 ülkenin yaptığı bu projenin bittiği gün, 350 kalıtsal hastalığın ya tedavisi ya aşısı ya da teşhis yönteminin belirlenebileceğini ifade eden Prof. Dr. Akın, şöyle konuştu:
”Bundan sonra insanın genetik yapısını bile değiştirebilmek mümkün hale gelecektir. Ama önemli olan insanın olumlu yönde genetik yapısını değiştirilebilmesidir. Aksi yönde, yani nükleer enerjiyle temasta olması, aşırı sıcak ve aşırı zor iklim koşulları devreye girerse olumlu yönde değişmesini beklemek mümkün değildir. Hele hele çevre kirlenmesi dediğimiz su, toprak, hava kirlenirse bu 80-82 olan ortalama ömre gelecekte ulaşmak bile mümkün olmayacaktır.”
Bugün yapılan araştırmalara göre, mevcut içilebilir temiz suların üçte ikisinin kirlenmiş olduğunu bildiren Prof. Dr. Galip Akın, ”Her gün bu kirlenmiş suyu içen insanın sağlıklı kalmasını beklemek bir hayal olur. Bu nedenle önce çevrenin temiz tutulması ve doğanın korunması gereklidir” dedi.
Sağlıklı ve dinç kalmak için öneriler
Sağlıklı ve dinç kalmak için önerilerde bulunan Prof. Dr. Akın, uygun çevre koşullarının yanı sıra yeterli ve dengeli beslenilmesi gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Akın, ”Yeterli ve dengeli beslenmenin ilk koşulu kesinlikle hijyen ve besinlerin taze olmasıdır. Çalışma şeklimize, yaşımıza ve aktivite düzeyine bağlı olarak diyet uygulanması şarttır” diye konuştu.
Ruhsal yapının da korunması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Akın, insanoğlunun diğer canlılardan önemli farklılıklarından birinin onun kendine özgü ruhsal yapısının bulunması olduğunu belirtti.
Ruhsal yapısı sağlıklı değilse o insandan bazı iyi davranışları beklemenin mümkün olmadığına dikkati çeken Prof. Dr. Akın, sağlığın korunmasında ruhsal sağlığın son derece önemli olduğunu bildirdi.
”Nefes alıp vermek yaşamak değildir”
İnsanı insan yapan niteliklerden birinin sosyallik olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Akın, ”Çevresi ve çevresindekilerle ilişki kuramayan insan yalnızdır. İnsana yalnızlık kadar zarar verebilen başka bir durum yoktur diyebiliriz. Kendisiyle, çevresiyle barışık ve ilişki kurabilen insan sağlıklıdır ve sağlıklı kalır” dedi.
Sağlıklı ve dinç kalmak için zihinsel aktivite yapılması, düzenli egzersiz yapmak ve bağışıklık sistemini güçlü tutmanın da büyük önem taşıdığını bildiren Prof. Dr. Akın, şunları kaydetti:
”Sağlıklı ve dinç kalarak uzun bir ömür sürebilmek insanın yapacağı çabalara bağlıdır. Sadece nefes alıp vermek yaşamak değildir. Aldığımız her nefesin anlamını, değerini ve önemini bilerek ona göre hareket etmeliyiz.”