Ümit Zileli – Düz Çizgi
“Fazla geldiyse size hürriyet, cumhuriyet…/ Özlemini çekiyorsanız/ Saltanatın, sultanın…/ Hâlâ önemini anlamadıysanız/ Millet olmanın…/ Kul olun, ümmet kalın/ Fetvasını bekleyin şeyhülislamın/ Unutun tüm dediklerimi/ Rahat bırakın beni…” (*)
Şiirin son dizelerine bir kez daha hüzünle göz gezdirdikten sonra, su içercesine okuduğum kitabın kapağını kapattım… Sonra yazarını düşündüm… 80. yılına erişmiş onurlu, cesur bir yaşam… Cumhuriyeti adım adım yaşayarak izlemiş, yaşadıklarını halkına anlatmak için kıyasıya çabalamış bir aydın… Kalemini eğip bükmeden, egemenler karşısında asla eğilmeden 61 yılı geride bırakmış bir gazeteci… Her biri bu yaşamdan süzülmüş, derslerle dolu 30’u aşkın kitap…
– O gazetecinin adı Cüneyt Arcayürek…
– Gazetecinin son kitabının adı: “Atatürk’ten Sonra Bugünlere Nasıl Geldik?”
***
Arcayürek, kitabında, o müthiş devrim sürecinden sonra 1940’lardan başlayarak bugünlere, karanlığın en koyusunun eşiğine nasıl geldiğimizi son derece yalın bir dille anlatıyor…
Cumhuriyetin ilan edildiği tarihten yalnızca beş yaş küçük gazetecinin şu sözleri bence kitabın ruhunu olanca netliğiyle ortaya koyuyor:
– Bu kitap, Atatürk’ten bu yana bugünleri hazırlayanlara ve olaylara topluca bakan… Ülkemizin Atatürk’ün bin bir emekle kurduğu laik Cumhuriyet’ten, onun aydınlık çağından ve reformlarından koparılışını izleyen bir gazetecinin geçmişten bugüne uzanan ufuk turudur… Atatürk’le doğan, Atatürk’le yaşayan, bugünleri içi kan ağlayarak izleyen bir gazetecinin anı defteri de diyebilirsiniz…
Kitap, Arcayürek’in tanıklık ettiği, bire bir yaşadığı, izlediği, yazdığı olaylarla, karşıdevrimin başlangıcından bugünlere nasıl ulaştığımızı bölümler halinde önümüze koyuyor.. Büyük devrimciden verdiği örneklerle nereden nereye devrildiğimizi de gözümüze sokuyor doğal olarak:
“1924 yılının ilkbahar aylarıydı. Yani Cumhuriyet’in ilanının üzerinden henüz 6 ay geçmişti. Pasinler’de deprem olmuş, birçok ev yıkılmıştı. Mustafa Kemal, durumu yerinde görmek için Pasinler’e gelmişti… Halkın içinden bir köylüyü çağırdı: ‘Depremden çok zarar gördün mü baba?’ diye sordu… İhtiyar şaşırdı. Kollarını göğsüne bağladı, boynunu büktü, bir şeyler söylemek istedi. Gazi Paşa, ihtiyarın durakladığını görünce tekrar sordu: ‘Hükümet sana kaç para verse zararını karşılayabilirsin?’ İhtiyar Kürt şivesiyle: ‘Valle Padişeh bilir’ dedi. Gazi Paşa gülümsedi.. Yumuşak bir sesle: ‘Baba, padişah yok! Onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?’ İhtiyar yineledi sözünü: ‘Padişeh bilir.’ Bu yanıt karşısında Gazi Paşa’nın yüz çizgileri aniden değişti. Kaşlarını çattı ve kaymakama döndü. ‘Siz daha devrimi yaymamışsınız’ dedi… Kaymakam dondu kaldı… Genç tahrirat kâtibi öne atıldı ve ‘Köylere tamim ettik (genelge gönderdik)’ dedi. Gazi Paşa’nın yüzü daha ziyade karıştı. Kaşlarını yukarı kaldırdı: ‘Oğlum’ dedi, ‘Tamimle devrim olmaz!’…”(**)
Yalnız başına bu örnek bile büyük devrimciyle ölümünden sonra iktidara gelenleri büyük bir uçurumla birbirinden ayırmıyor mu?..
***
Üzerine ölü toprağı serpilmiş toplumlar bazen hiç umulmadık şekilde içine düştükleri tutsaklık ve haysiyetsizlik kâbusundan silkinerek şahlanırlar…
Toplumların bu şahlanışında öncü konumundaki namuslu aydınların ve onların eserlerinin payı azımsanmayacak öneme sahiptir. Cüneyt Arcayürek bu kitabıyla işte bu görevi yerine getiriyor. Sıra artık bu ülkenin çağdaş, aydınlık yığınlarında… Cumhuriyeti koruma, kollama vaktidir!..
– Bu toplum, o dizelere layık olmamalıdır!..
(*) Süleyman Aydın’ın “Yıkın Heykellerimi” şiirinden.
(**) Cüneyt Arcayürek, Atatürk’ten Sonra Bugünlere Nasıl Geldik, Cumhuriyet Kitapları.