BOĞAZ SAHİPSİZ BİR YER Mİ?

 M.Cemal BEŞKARDEŞ,Sarıyer Manşet

Neden Boğaz’daki gemi trafiği ve olası deniz kazaları yüksek risk unsuru taşımaya devam eder?

Örneğin, kıyılardaki çeşitli konumlara güvenlik nedeniyle (!) döşenen şamandıralara yakın geçen gemilerin pervanelerine bu şamandıraların zinciri dolanabilir… Anımsıyorum, 2008 yılında böyle bir kaza yaşanmıştı!.

Zincir, halat gibi yüzmeyeceğine ve şamandıra zincirle dipteki bir tonoza normalde dikey bağlanmış olacağına göre, şamandıraya çarpmadan bu kaza nasıl olur, bunu anlamak da kolay değil. Bizim burada asıl dikkatinizi çekmek istediğimiz konu, şamandıraların İstanbul Boğazı’ndaki son konumları…Uzun yıllardan beridir denizle iç içe, “Boğaz” kıyısında yaşar, denizde balık avlar ve gezeriz. Son dönemde dikkatimizi çeken bir dağınıklık ve başıbozukluk yetkililerin gözlerinden kaçıyor …

Şamandıralar sahillerin önünde yan yana, düzensiz biçimde sıralanmakta. Biri küçük, biri büyük, bir diğeri ise kocaman ve hepsi ayrı ayrı renge boyanmış…Birkaçı hariç üzerinde uyarıcı bayrak ve geceleri yanıp-sönen ışık yok…

Boğaz uluslararası deniz yolu olduğuna göre, deniz trafiği için tehlikeli olan bu engeller, deniz haritalarına işlenmiş midir? Bilmiyoruz.

Şamandıralar yüzünden boğazlarda bazı koylara girmek olanağı zaten kalmamış. Çünkü tonoz-şamandıralar, öylesine konulmuş, düzensiz, denize atılmış duruyor…

Eskiden beri adı “Nato İskelesi” olan yerler vardır Boğaz’da. Buralara devamlı (askeri amaçlar hariç) tekne bağlanamaz. Tekne buraya yanaşır, ihtiyaçları karşılanır ve sonra iskele terk edilirdi… Şimdi bakıyorsunuz, ticari amaçlı bir tekne, kıçtan kara Nato İskelesi’ni yıl boyu işgal ediyor. Tarabya  Sahilinde, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile Almanya Büyükelçiliği’nin Yazlık Rezidansı’nın arasındaki rıhtımda yıllardır bir balıkçı teknesi bağlı durur. Tarabya Koyu’ndaki Nato Rıhtımı’nda yıllardır koca tekneler bağlıdır. Kimse merak edip sormaz. Sarıyer’den Rumelihisarı’na kadar uzanan kıyılarda bulunan sağlı sollu, irili ufaklı tonozlar da cabası. Denizin üstü de içi de karmakarışık.

İnsanlar, sahilde gezsin, balık tutsun diye sahil yolları boyunca yapılan rıhtımların önünde bağlı çok sayıda tekne bekliyor. İnsanlarımız ise demir yığınlarını seyretmeye mahkum ediliyor…Aslına bakarsanız, İstanbulluların Boğaz’da zevksiz, kötü görünümlü teknelerin oluşturduğu böyle bir görüntü kirliliği ile karşı karşıya kalmasını engellemek etkili yetkililer için hiç de zor olmasa gerek.

Bir de şu denizin dibini kazıyan trol denen balıkçı takımlarını sayalım… Balık avı yasakları zamanında dahi kaçak ya da “kitabına uydurulmuş yollardan” avlanmak, midye çıkarmak için sürekli faaliyet halindeler. Boğaz’da deniz dibinin doğal yapısını tahrip ediyorlar. Balık üretimi büyük zarar görüyor. Bunlara dur demek o kadar zor değil. Herkesin, bu arada Sahil Güvenlik ve Deniz Zabıtası yetkililerinin gözü önünde yapılan uygulamalar bunlar.

Deniz trafiğinden de söz etmek gerek. Her türlü radar ve yönlendirme sistemlerine rağmen, birbirlerini yan yana geçme yarışında olan yük gemileri ayrı bir tehlike kaynağı…

Bunlar radarlarda görünmüyor mu? Kural ihlali yapan gemilere ne ceza kesiliyor? Merak etmemek elimizde değil.

Ancak şu sorulara cevap aramak da görevimiz olmalı, eğer biz bu şehri seviyorsak, dünyada eşi benzeri olmayan “BOĞAZİÇİ”ne gerçekten değer veriyorsak;

-Boğaz kıyılarına atılan düzensiz şamandıraların izinleri var mı? Ayrıca, hepsi belirli bir izne ve bir düzenlemeye tabi olsa, ilgili idareye gelir getirmez mi?

Kıyılara yanaşık devamlı duran ticari tekneler, açık denize bağlansa (örneğin Haydarpaşa Limanı gibi), daha estetik ve güzel durmazlar mı? Sahillerin rahatlaması dışında kıyıdaki beton rıhtımların gelişigüzel parçalanması da önlenmiş olmaz mı?

-Nato İskelesi adlı yanaşma yerleri kimin denetimindedir? Bunlara sahip çıkmak bu denli zor mudur?

-Trol çekenlere “Dur” denilemez mi? Balık türlerinde ve üretim miktarlarında yıllardır devam eden korkutucu azalma karşısında tüm sorumlu merciler neden hala etkili kampanyalarla harekete geçmiyorlar?

Yalı sahipleri kale gibi bahçe duvarları ile Boğazı halktan saklıyor!

Boğaziçi imar yönetmeliği, deniz kenarındaki yalıların ve diğer binaların bahçe duvarı yüksekliğini bir metre ile sınırlı tutuyor. Ancak, Boğaz sahil şeridinde yaşayanlar yönetmeliğe uymayıp bahçelerini metrelerce yükseklikte duvarlar çevirip, sahilden içeride oturanların veya sahilde gezintiye çıkanların denizi görmelerine engel oluyor. Aynı şekilde, Boğaz sahilinde denize açılan pek çok sokak özel şahısların işgali altında bulunuyor.

-Yalılar, villalar ve köşkler yasal kılıfına uydurulmuş “tamir ruhsatlı yeniden inşa edilmeler” ile sürekli büyüyor!

Sahildeki yalılar ve yamaçlardaki villalar-köşkler son yıllarda el değiştirdi. Bunların yeni sahipleri, Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden aldıkları sözde tamir ruhsatları ile binalarını gözler önünde enine-boyuna-yüksekliğine büyütüp duruyorlar. Bu durum o kadar trajikomik bir şekilde sürüyor ki, böyle yapmayan enayi durumuna düşüyor. Önce yapıyı bir perde ile çepeçevre sarmalayıp görünür bir yerine Boğaziçi İmar’dan aldığınız “Yapı Onarım Ruhsatını” asıyorsunuz. Ardından eski binanızın dış duvarlarını içine alacak şekilde temellerinizi atarak perde beton duvarlarla yeni bir bina inşa ediyorsunuz. Yeni binanın dış duvarları bitince içeride kalan eski binanızı tamamen yıkıyor, yeni binanızın içini tamamlıyorsunuz. Tabii bu arada çatınızı da makul (!) bir ölçüde yükselterek sözde onarımınızı tamamlıyorsunuz. Egemen güçler yasal engelleri (!) aşıyor, vicdan ile cüzdan arasında gidip gelen yetkili ve etkililer Boğaz’ın öngörünümünde yeşil alanların azalmasına göz yumuyor.

Oysa İstanbul’u ve Boğaz’ı sevmek demek, Onlara sahip çıkmak, güzelliklerini korumak ve yaşatmak anlamına gelmeli…
 
Bir sabah gözlerimizi açtığımızda Boğaz’ın güzelliklerinin yerinde yeller estiğini görmek istemiyorsak tabii…

M. Cemal Beşkardeş

Tarabya-Sarıyer, 09.08.2010